derebey derelerigünah neresinde ellerimin topraktan yeni çıktı yara mı sanırsın çiziklerinden ne diken göğüsler topladım tapınak bakirelerinden kaçkındım kaç defa ihtiyattan düştüm haberin var mı incil’i hep benden yana ezberledim hallaç pamuğuna benzettim derebey şatolarını yanık haremlere girdim mutfak hamallığımda beş koyun çeken domuz budunu papaz’ın vaaz yerine gizledim tırıs’ımda dualar onbeşinde bir ahu’nun soyunmasına esirgemedim derviş hırkam düşünce dereye dadandım endülüs’ün meyhanelerine şarap kızıl leb kırmızı her gün geçerdik sevabın ötesine yükseldim tahtadan işaret taktılar boynuma öce kendimi kutsadım meryem ana’nın doğum suyuyla aklandım şimdi sayılmıyor hiç bir günahım ayinlerden kovulmuş rahibe’lerin koynundayım kasım |
Ruhumu çaldım, ıssız bir ormanda koca bir zindana kapattım.... Bedenimi ondan uzağa, olabildiğince uzağa taşıdım. Bütün günahları bedenimin boynuna astım. Şimdi ikisi arasında kalıp, bir tercih yaptım...
Firar !
Yakala beni Tanrım ! Ardımdan koşan meleklere yakalanmadan, son nefese kalmadan ... Kıyamet günü, Sur borusu çalmadan bul beni Tanrım !
Yeni bir şiirin gölgesi, yeni bir gölgenin ıslak bedenini yazıyorum....
Şiirleri içimizde doğuran masumiyet, masum bir çocuktan çıkıp, masum yalanların ardından yazıyorum…
''şimdi sayılmıyor hiç bir günahım
ayinlerden kovulmuş
rahibe’lerin koynundayım''
Bu dizeler mükemmel...Tebrikler...
saygılar