BİRAZ AĞLA SONRA GİT
Duyuyor musun?
Rüzgar ayrılık için esiyor Gitmen için alkış tutuyor ağaçlarda yapraklar Islık sesleri geliyor uzaklardan Gümüş kokulu Göklerde gümüşten ışıklar yanıyor Ayrılıkların, gitmelerin rengi olmuş gümüş Gümüş renginden doğan resimler görünüyor ortalıklarda Gümüş takıp takıştırmış bir kadın geçiyor sokağımızdan Anlayacağın gümüşten kaçış yok bu akşam... Biraz ağla sonra git Geldi vakit İstersen son bir kez bak odalara Kalmasın senden herhangi bir parça Ve sus konuşma Biraz ağla sonra git Ayrılığın kuytularında sancıyla bırakma yüreğimi Yok öyle kolay gitmeler Gözyaşı dökmekse sıra sana geldi artık Biraz ağla sonra git Beklemekten bıktık Kokunu da almayı unutma giderken Duvarlardan, koltuklardan ve yatağımızdan Sil kokunu bir zahmet Badem gözlerinin baktığı yerleri de temizle İzleri var her yer de Dokunduğun yerler Yaslanıp güldüğün şu duvar Bence sen bu evide götür seninle Ve biraz ağla sonra git Çok eğlenme acele et Bitirmek için çırpınıyordun hani E hadi bit Biraz ağla sonra git Bir kuş konsun pencereme Ötüşleriyle eşlik etsin gözyaşlarına Ve bir toz bulutu gibi bende silineyim sonra Gümüş rengine boyansın tenim Ayrılıkların tanrıçası olayım sonsuzluklarda Sen git İster ağla ister ağlama Sen üzülmezsin zaten Ağlamaları da bırak bana... |
okudukça içimden asla gitmesini istemiyorsun diye söyleniyorum.
Sonra,
ağla hadi diye ha bire zorluyor ya,
bence kendi göz yaşlarını kamufle etme çabasında.
Zaten şiirin son satırında,
''sen üzülmezsin zaten,
ağlamaları da bana bırak'' diyor satırlar.
Bu gitmeler ve ayrılıklar üzerine ne kadar çok şiir yazılmıştır.
ne kadar çok gitmeleri yaşamıştır yaralı gönüller...
Diyorum ki;
tüm yolları silsek mi haritadan?
Arabaları, uçakları, trenleri, gemileri,
velhasılı tüm gitmelere vesile olan araçları silsek mi yer yüzünden?
Bu icatları yok mu saysak?
Hatta,
çok ileri gitsek, sevgiliden, seven gönüllerden uzaklaşmayı bile yasaklasak.
Ya arkadaş!...
Seven gönülü sevdiğinden ayırmasak işte!...
Hüzünlü bir şiirdi.