MOR BİSİKLET
Altımda son model araba üstümde hint kumaşı fiyaka,
Kırmızı stilettolar ayağımda, tozlu yollar üzerinde ben, bir ben ki elimde mendil,çantamda adres karalanmış harap bir not. Herşey tamam yaralı yani... Adımlarım hızlanıyor tanıdık bu hava bana nedendir tanrım ? Sulandıkça düşüncelerim yeşeriyor cevaplar.Evet evet burası... Burası güllerin gizlendiği evimin mahallesi, burası çocukluğumun elma şekeri kokulu, seksek sokaklı mahallesi... Arife gününden planlar yapıp bayram sabahı kapıya dayandığımız, şeker bahanesiyle tebessüm biriktirdiğimiz, kız kaçıran,torpil alıp korkusuzca yola savurduğumuz o sokaklar.. Siz beni tanıyamadınız değil mi? Hani saçları iki yandan örülmüş boynunda annesinden bir kolye, ayağında babasından bir ayakkabı olan, dedim ya güllerin gizlediği evin sahibi hani önünde koca bir çam ağacı bulunan. O kız...O kızım ben. Ah mor bisiklet! hiç öğretmeseydin ya bana gitmeyi. Tekerleğinle birlikte zamanıda döndürmeseydin.. bilirdin aslında kaybolmaktan korktuğumu hatta bu nedenle saklambaç oynamaktanda korkardım hatırlasana, ’hadi oynayalım’dendiğinde ürperirdim; ama titrese içimde bir şeyler yine sizle oynamayı yeğlerdim hayatı bulamıyorum... Sobe demeyeli yıllar oldu. ruju zevkle sürmeyeli, yasaklı ağaçlardan vişne koparıp yemeyeli yıllar oldu . Şu üzerimdekiler bile gizlice giydiğim annemin elbiseleri gibi durmuyor... Biz birbirimizin ağlamasına hiç dayanamazdık ’oyunda ağlayanın başı kel olur’der sustururduk, doğruları konuşmuşuz oyunda ağlayanın başı ya kel olmuyormuş ya da ekleniyormuş aklar... Dualarım şimdi oyunu hakkıyla oynamak küçükken öyle miydi? Saf kalbimi semalara sunup ’sübhaneke ceddük sanayük’ der kapardım gözlerimi. açtığımda ise sabah güneşe gözümü kısıp ellerim alnımda tebessüm eder, okul yoksa Ahmetlerin kapısına dayanırdım. Ablamla pek anlaşamazdık.E çocuktuk; Ama dışarıya çıkmadan mutlaka saçlarım yaptırırdım, dedemin dediği gibi ciciliydim... Akşam olduğundaysa diz kapağımda bir yara bandı her akşam yılmadan ... Nerden bilebilirdim o bantların yer çekiminden bağımsız hareket edip sol yanıma yapışacağını... bir saniye durun poşet hışırtısı duyuyorum demek oluyor ki babam geldi, anne özür dilerim mis yemeklerinden önce poşetteki çikolataları gizlice yediğim için öyle özlüyorum ki tencerenin eşliğinde türküyle pişirdiğin yemekleri, yağmur yağarken katıp diline güzel hikayeleri saçımı okşadığın günleri.. Gökkuşağını beklediğim gibi bekliyorum bu adreste o günleri. ey benim masumiyetimin ince bakışlı koca anılı mahallesi! Suç benim değil o mor bisikletin... |
Son satırda kendimi buldum...
Tebrik ederim.