akıntı..ve fakat.. yinede kadının yüreğinden d/üşüyordu adamın kaburga kemiklerinde sakladığı gezgin ve hiç bir düş aldırmıyordu yağmurun yağışına ki kadının söylediği son söz kalıyordu geriye herşeyden öncesi ve sonrası suçu yoktu taşın canı kırılıyordu delice vurgunluğunda şayet sorsaydın gözlerim/söylemeyecekti hiçbir cevap karşılık bulmayacaktı sorgularının sessizliğinde ördüğün duvarlarının siyahında öğrendim gecelerimin mavi rengini şayet sorsaydın muallak eşiklerin gölgelerine takılacaktı ayakları kelimelerinin yetmeyecekti biliyorum bunu/biliyorsun bir deniz/mavi saçlarının her bir telinden akarken ıslak ki şayet sorsaydın gecelerden binlerce günah doğuracaktın bir sus emri yetmeyecekti bir sus mesafesinde nefesin çarpacaktı yüzüme nemli bil ki sevgili; geride hiçbir iz kalmadı faili meçhul gecelerin yağmur sularıyla yıkadık bizi dilsiz bırakırken sen çaldım tüm renklerini teninden geçmişin ben şayet sorsaydın bu masalın tamamlanmamış son paragrafını söyleyecektim sana; “sen parmak uçlarımın sıcaklığında hissedilen bir candın ki asla dokunmadığım/boğulsakda ruhlarımız birbirine çırılçıplak akmıştı” (...) |