Savrulan Yapraklar
Oysa unutulmuş bir ormanın oğlu olmalıydım ben,
Kıyısında kenarında bir nehrin. Parçalanmış bir çoğulculuğun yalnız kalmış parçası. Gözlerin kapalı yolun düşünce bir gece düşlerime, Beni hiç tanımadan, görmeden bulabilmeli, Ayırabilmeliydin ötekilerden. Nehirlerimi paylaşırdım seninle birlikte su içebilmek için. Soluklarımı, nefesimi paylaşırdım, Kanlı canlı yaşayabilmek için seninle kol kola. Meyvelerimi sana saklayabilir, Kollarımı bir tek sana ve henüz enflasyonu tanımamış, Henüz anlamından düşmemiş, Bizden gülümseyişleriyle üzerime koşan çocuklarımıza açabilirdim. Bir tek sana gösteremeyeceğimi bilsem de çiçeklerimi, Herkese "sadece senin için açmış" çiçeklerimi koklatabilirdim. Saklayabilirdim berrak yüzünü ambalajı açılmamış hayallerimde, Yetinebilirdim kokunla bir ömür, Göğü avuçlarımda uzatamasamda ayaklarının altına, Uzanıp yanına, aynı yıldızların altında, uyuyabilir, Kahraman numarası yapabilirdim düşlerinde. Olmadı. Sen henüz inmiştin ki dünyama, Güneş doğdu ve uyandın. Karşında dağları göremeyecek kadar büyük beton mezarlar vardi. Daha tanıyamadan güneşi aşkımız, Toprağı tohumdan, Yüreği damarından, Canı cananından kopardın. Tutuşup el ele can vermek varken bir ormana, Dönüştürdün bizi, Bir nefesle savrulan iki ayrı yaprağa. Kelkit |