zamandıbinüçyüzkırkbir eşkiya zamanlarından öte bir zamandı paslı kargıların savaşında maviye çalan bir meydandı mühre girmiş demlerin kördüğümüne sallarken palaları bileyciler yağlı sicimlerde ustabaşları şeytandı kybela donlu canları kip bacılar kırılmaz kuzelerle sakalar bir keseye sığdırılmış azman manda gövdesi azıkla deldiler uzun kısrak başını diğer uçtan öbür uca yaman oğlanlardı demir dağlardan gelen koca koca bunların atları canlıydı tanrı dağlarından dualıydı körükler üflenip daha erimeden granit kayaları cepkenlerine doldurdular hasrete dizgin narları el aldılar dede’nin korkutundan tuttular koca Dünya’nın ucundan yürek yoktu bunlarda o atımlıydı dururdu her biri şimşek içer tuğ takınır fırtına solurdu sevmezlerdi düzlükleri savaşta tuzağına çekilip yenilirlerdi tam çığlıklara boğulurken kazanan yeni çıkmış ay gibi tümen tümen geri dönerlerdi düşene mızrak atmaz harbi döğüşü severlerdi ne gen’ciyim ne ida’da masalcı dede nereden nereye geldik aklım almıyor bu destanı doludizgin yazmaya dilim varmıyor kasım |
unuttuğum değerleri ve sözcükleri hatırlattın yine Uranus şairim.
ömrüne bereket ola....