ŞU TÜRKÜN BAYRAĞI
Şiirin giriş yazısı:
Bu şiirin başlığına, “Türk denilince, aklınıza ne gelir?” sorusu ile başlıyorum ve önce bu konudaki bilgi birikiminden kısa bir özet sunuyorum. 1) AYET-İ KERİME’LERDE TÜRK’LER: "-Ey iman edenler! Aranızdan kim dininden dönerse (şunu) bilsin: Allah onun yerine öyle bir millet getirecek ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Mü’minlere karşı mütevazi, kâfirlere karşı ise (fevkalade) onurlu ve güçlü, Allah yolunda cihad eden ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan bir millet getirecektir. Bu Allah’ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu ve nimeti geniştir, O bilendir. (Maide suresi, ayet 54) Birçok müfessir, bu ayet-i kerimede kastedilen milletin, Abbasilerin zayıflamasından sonra öne çıkan "Türk Milleti" olduğunu ifade etmiştir. Elmalılı Hamdi YAZIR, "Hak Dini Kur’an Dili" adlı tefsirinde, bu ayeti şöyle yorumluyor. "...Bu defa Allah, Türkleri göndermiş; Araplar’ın kadrini bilemeyip, zayi ettikleri Devlet-i İslâm-ı ele alarak, İstanbul’a ve oradan Dünya’nın her tarafına yaymışlar…” Hatta, büyük alim Celal YILDIRIM ise; bir adım daha öne atarak, "Bu vazife, halen Türk Milletinin üzerindedir." diyor. Fil Suresi’nden de anlaşılacağı gibi, Allah; (C.C.) o günün süper güçleri olan Bizans, Pers, Habeşistan.. gibi ülkelere, “Mekke, Medine, Taif gibi kutsal şehirlerin fethedilmesini mucizelerle engelliyor. Dünya yaratıldığından beri, bu 3 kutsal şehir hiçbir güç tarafından ele geçirememiştir.Ta ki 1070 yılında gelinip, bu kutsal topraklar Selçuklular tarafından fethedilmesine kadar. Daha sonra, 1174 Türk Eyyubiler devleti; 1250 yılında yine Türk Memlüklü Devleti ve 1517 yılında ise; yine Türk Osmanlı Devleti tarafından fethediliyor. Yeryüzü yaratıldığından buyana kutsal topraklar 4 kez ve yalnızca Türk devletleri tarafından fethediliyor. 2) HADİS-İ ŞERİFLER’DE TÜRK’LER: A) "Kostantiniyye mutlak fetholunacaktır. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan; o asker, ne güzel askerdir." (Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, İstanbul’un fethi sadece Türklere nasip olmuştur. Çok yakın gelecekte bu fetih, iki defa daha tekrar edecektir. Geniş bilgi için bakınız, bu site içinde Hz. mehdi bölümü) B) Ashaptan insanlar, Peygamber Efendimize sormuşlar; "Ya, Resullallah!.. İslam dinini direk birinci elden, Sen bize anlattın. Nasıl ibadet edeceğimizi, Sen bize öğrettin. İslâm yolunda mallarınızı harcayın dedin, verdik; İslâm için, cihad edin ve mertebelerin en yükseği olan şehitliğe yükselmemizi söyledin, birçoklarımızda İslâm için şehit olduk. Senin her dediğini, harfi harfine yaptık. Takva olarak, bizden daha üstün birileri var mıdır?" dediler. Peygamber Efendimiz (sav) de, "evet vardır” dedi. "Öyle bir millet gelecek ki, Onlar; beni görmedikleri halde, beni görmüş gibi iman edecekler. İslâm’ı yüceltip, İslâm adaletini ve medeniyetini Dünya’ya yaymaya çalışacaklar ve onlar İslâm’ın koruyucuları olacaklar. İşte ONLAR, BENİM CENNETTEKİ KARDEŞLERİMDİR. Takva bakımından da, sizden üstündürler.” C) ‘Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız” Allah’ın ümmetime verdiği mülk ve saltanatı, ellerinden ilk olarak alacak kavim Kantura oğullarıdır’ D) 1) ‘Siz küçük, çekik gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu, çehreleri sanki örs üzerinde dövülmüş ve üzeri derilerle kaplanmış sağlam kalkanlar gibi bir kavim olan Türkler ile savaşmadıkça, kıyamet kopmayacaktır. 2) Siz, kıldan örülmüş çorap giyen bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.’ E) Türk dilini öğreniniz, çünkü Türkler’in çok uzun sürecek bir hâkimiyetleri vardır. (Kaşgarlı Mahmut, Divanı Lügat-it Türk, F) Benim ümmetimi öyle bir kavim sürüp, kovalayacaktır ki; onların yüzleri (yuvarlak ve) enli, gözleri (çekik ve) küçük, çehreleri sanki üzeri derilerle kaplanmış kalkanlar gibidirler. Onlar, üç defa Arabistan yarımadasına kadar ilerleyeceklerdir. İlk istilada onların önlerinden kaçanlar kurtulacaktır. İkinci istilada, hücuma uğrayanlardan bazıları helâk olacak ve bazıları da canlarını kurtaracaklardır. Üçüncü istilada ise, onların kökleri kesilecektir (artık istilaları, son bulacaktır) işte onlar Türkler’dir. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Türkler (çok yakın bir gelecekte) atlarını Müslüman mescidlerinin direklerine bağlayacaklardır. (=Müslüman ülkeleri fethedeceklerdir.) Not. Burada kastedilen Türkler, mecaz olup Türk (yurdu Türkistan) civarından gelen Moğolların olduğunu geçmişdeki tarihi savaşlardan dolayı kesinlikle ortaya çıkmıştır. G) Türkler size ilişmedikçe sizde onlara ilişmeyiniz. Çünkü milletimin mülkünü ve Allah’ın ona olan ihsanını, en evvel Kantura nesli (Türk) alacaktır. İmam Taberani (Mu’cem’ül-Kebir ve Mu’cem’ül Evsat isimli eserinde) H) Habeşliler sizle uğraşmadıkça siz de onlarla uğraşmayınız. Hele Türkler size dokunmadığı sürece, siz de Türkler’e (sakın) dokunmayınız! Yukarıdaki hadis-i şerif Cüveydi tarafından şöyle nakledilmiştir: “Türkler sizlere dokunmadıkça, siz de Türkler’e dokunmayınız. Zira onlar çok sert ve haşin tabiatlı kimselerdir.” Yine aynı hadis-i şerifi, Hamavi ise ashabdan Hz. Muaviye’den şöyle nakletmiştir: “Sakın onların üzerine süvari birlikleri göndermeyiniz (harp etmeyiniz) Türkler ve Habeşliler size dokunmadığı sürece, siz de onlara dokunmayınız.” İ) İmam Taberani Hz. Muaviye’den şöyle nakleder: İbn-i Zi’l Kela anlatıyor: Bir gün Muaviye’nin yanındaydım. Ermeniye vilayetinin valisinden posta geldi. Muaviye valinin mektubunu okudu, hiddetlendi; sonra kâtiplerinden birini çağırdı ve ona valinin tahriratına şöyle yaz, dedi: ‘İdarendeki araziye Türkler’in akın ve yağma ettiklerinden bunun üzerine arkalarından takip kuvvetlerini sevkettiğinden ve bu takipçilerin yağma edilen şeyleri onlardan istirdat etmiş olduklarından bahsediyorsun. Anan sana matem tutsun, sakın bir daha öyle bir harekette bulunma, Türkleri kışkırtma ve onlardan hiç bir şey istirdat etme. Çünkü ben Resulullah’dan işittim. Buyurdu ki; “Türkler yavşan otu biten yerlere (Avrupa’ya) kadar ilerleyeceklerdir.” J) Hıfz, on kısma ayrılmıştır: Dokuzu Türkler’de, biri diğer insanlardadır. Hıfz kelimesi, bazı kitaplarda; hafızlık, kavrama kabiliyeti olarak tercüme edilmiştir. Merhum Mehmed Vani Efendi’ye göre ise muhafazakârlık yani dinini, milletini, vatanını, maddi ve manevi değerlerini, örf ve âdetlerini, namusunu koruma duygusunun her milletten çok Türk milletindedir. Taberi şöyle anlatmaktadır: Hz. Peygamber Arap kabilelerin hücumu yılında (Hendek savaşı) Medine’nin etrafında kazılmak istenen hendeğin sınırlarını çizdi... Biz hiçbir zaman bu sınırları aşmak istemiyorduk. Salman hendekten çıkarak Hz. Peygamberin bulunduğu yere geldi. Bu sırada O, bir Türk çadırını kurmakla meşgul bulunuyordu. K) Ebu Said el-Hudri demiştir ki; Hz. Peygamber Ramazanın ilk on gününde itikâfa girmiştir. Sonra ortasındaki on günde tentesi üzerinde hasır bulunan bir Türk çadırında itikâfa girmiştir. L) Resulullah Efendimiz bir gece rüyasında peşine önce siyah bir koyunun, sonrada bir beyaz koyunun takıldığını görüyor. Sabahleyin mescid-i saadete gelip namaz kıldırdıktan sonra, sırf iltifat olsun diye bu rüyanın yorumunu, Ebubekir Sıddık Hazretlerine bırakıyor. Bu iltifata hem sevinen, hem de mahcup olan Ebubekir (r.a): “Mademki, öyle arzu buyurdunuz, yorumunu yapayım. Ey Allah’ın Peygamberi!.. Peşinize ilk takılan siyah koyun Arapları, sonra da takılan beyaz koyun beyaz bir ırkı temsil eder. Yani önce Araplar size inanıp peşinize takılacak, sonra da; beyaz bir ırk İslam’a girip size uyacak...” rüyadaki siyah koyun Arapları, beyaz koyun ise Türkler’i işaret etmiştir. Çünkü bir müddet sonra, beyaz yüzlü olan Türkler İslâm’a şereflenmişler ve can-ı gönülden İslâm’a hizmet etmişlerdir. M) Ata, bana İbnu Hişam’ın; kadınları erkeklerle karışık olarak, tavaftan yasakladığı zaman dedi ki: "O bunu nasıl yasaklar, Resulullah (sav)ın zevceleri bile, erkeklerle birlikte haccettiler!" Ben Ataya sordum: "Onların beraber Haccı, örtünme emrinden önce miydi, sonra mıydı?" "(Evet, kasem “yemin” olsun) buna, ben örtünme emrinden sonra şahid oldum!" diye cevap verdi. Ben tekrar sordum: "Pekala, erkeklere nasıl karışırlardı?" Şu cevabı verdi: "Erkeklere karışmazlardı, Hz. Aişe (ra) erkeklerden ayrı olarak tavaf ederdi, onlara karışmazdı." Hatta, bir kadın kendisine: "Ey müminlerin annesi, yürü (Hacerül-Esvede elimizi değerek) istilam edelim!" demişti de Hz. Aişe ona: "Sen dilediğin şekilde git" deyip kendisi gitmekten imtina etmişti. Onlar geceleyin kim oldukları bilinmez halde çıkarlar, (erkeklerle beraber tavaf yaparlardı.) [Beytullaha girmek istedikleri zaman da, erkeklerin tamamen çıkarılmış olmalarına kadar durup beklerler, sonra girerlerdi.] (Ata devamla): "Ben (Mekke kadısı) Ubeyd İbnu Umeyrle birlikte, Müzdelifedeki Sebir dağında mücavir (yani ikamet eder) olan Hz. Aişe (ra)nin yanına giderdim" dedi. Ben hemen sordum: N) "Pekâlâ Hz. Aişenin örtüşü ne idi?" "Keçeden yapılmış küçük bir Türk çadırının içindeydi. Çadırın bir perdesi vardı. Aişe, Resulullah (sav) ile bizim aramızda, bu perdeden başka bir şey yoktu. Ben Hz. Aişe’nin üzerinde gül renginde bir zıbın gördüm." Ebu Sekine (ki Muharrerlerden bir kimsedir) Resulullah (sav)ın bir sahabesinden naklen anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizi bıraktıkları müddetçe, siz de Habeşileri bırakın. Sizi terkettikleri müddetçe, Türkleri terkedin. O) Ümmetimin hakimiyetini ilk defa ortadan kaldıracak olan Benû Kantûra’dır." Bu hadisi Taberâni, Hz. Muaviye rivayeti olarak kaydetmiştir. NOT: " Benû Kantûra, Kantûra’nın evladları anlamında olup; Hazreti İbrahim (A.S:) cariyelerinden birinin adıdır. Rivayete göre; bu cariyenin bir kısım çocukları oldu. Bunlardan Türkler çoğaldı. Türkler; Sünnî İslâm’ı, bir taraftan Fars kaynaklı Şia tehlikesine karşı ve diğer taraftan da, Haçlılar başta olmak üzere; diğer düşmanlara karşı, en az bin yıllık bir süre ile korumuş, kollamış ve İslâm’ı himayesi altına alarak.. ona, hem şeref vermiş ve hem de onunla şereflenmiş ve Allah’ın övgü ve desteğine kavuşmuştur. Allah (C.C.) ve İslâm adına savaşmış ve çok yakında, yine savaşacak ve de bu savaşma bilince kavuşmuş olan Türk’lere ve Türk soyuna ne mutlu. 3) BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN DİLİNDEN TÜRK’LER: A) Ramazanoğlu’nun naklettiği hatıralardan biri de, 1950 senesinde, ülkede DP döneminin başlaması ile Bediüzzaman Hz. leri ile Pakistan Milli eğitim bakanı Ali Ekber Şah arasında yaşanır. Üstad, ona ismi ile hitap ederek, bir konuşma yapıyor. ‘Ali Ekber kardeşim’ diyor ‘sizin hatırınıza şöyle bir şey gelebilir. Biz o meseleyi, Risale-i Nur’un filan yerinde şöyle hallettik. Sizin hatırınıza böyle bir şey gelebilir, biz o meseleyi Risale-i Nur’un filan yerinde böyle hallettik’ diye diye, o sormadan 70 sualin cevabını veriyor. Ali Ekber Şah, üstadın ayağına kapanıyor. Ağlıyor. Diyor ki ‘Üstadım ben bir hafta kalayım, bana ders ver. (Bedüzzaman Hz.leri cevap veriyor.) Sen siyasettesin, ben seni, bu defa kabul ettim. İkinci bir defa, kabul etmem. Ancak, sana verdiğim bu ders, 20 senelik ders. Seni, 20 senelik talebem olarak kabul ediyorum..’ diyerek iltifat ediyor. Şah da, Bediüzzaman’a diyor ki ‘Üstadım, Türkler senin kıymetini bilmiyor. Gel, ben seni Pakistan’a götüreyim.’ Üstad aynen şu cevabı veriyor. ‘Hayır. Yara burada başladı, tedavi burada görecek. Türk milleti bin senedir âlem-i İslam’ın bayraktarlığını yaptı, bundan sonra da yapacak. Ben; eğer Mekke, Medine’de yaşıyor olsaydım, (yine) buraya gelirdim. Cenab-ı Hak ayet-i kerimede buyuruyor ki’, Türkçe, meali ile ‘Öyle bir kavim gönderdim (ki). Onlar, Allah’ı sever. Allah da, onları sever.’ ‘Ben de, bu beyanı ilahi karşısında düşündüm. Bunun, bin seneden beri; âlem-i İslam’ın bayraktarlığını yapanın, Türk milleti olduğunu bildim. Ve Türk milletine hizmeti, vazife telakki ettim.” B) Bediüzzaman Hz. leri, İslâm ve Kur’an hizmeti adına, Türk milleti hakkında çok öğücü sözlerinden birisi şudur. “İşte, ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları! 5Altıyüz sene değil, belki Abbasiler zamanından beri bin senedir Kur’an-ı Hakîm’in bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur’an-ı ilan etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’an’a ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün Dünya’yı susturdunuz. Müthiş tehacümatı (saldırıları) defettiniz. Ta ki; (mealen) “ Ey, iman edenler! Sizden her kim dininden dönerse, Allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki; Allah onları sever, onlar da allah’ı sever. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler. Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar..” (Maide suresi, 54) ayetine güzel bir musaddak (örnek/misal) oldunuz….” C) “ Bediüzzaman Hz.lerine göre; Türkler Fahr-i Kâinat (aleyhissalâtu vesselâm)’ın da övgüsüne mazhar olmuştur. Türkler hakkında sena-i Peygamberî (Peygamberin övgüsü) muhakkaktır. D) BEDİÜZZAMAN SAİDİ NURSİ Hz.lerinin bakış açısıyla: İslâm’ın bayraktarlığını Türk milleti’nin yapacağını söylemiştir. Bu müjdeyi bizlere, Bilinmiyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi adlı kitabının 233-234 sayfalarında Necmeddin Şahiner şöyle açıklar. “Allah-ü Zülcelal Hazretleri, Kur’an-ı Kerim’in Maide suresi 54. Ayetinde şöyle buyurur; ÖYLE BİR KAVİM GÖNDERECEĞİM Kİ; ONLAR ALLAH’I, ALLAH’DA ONLARI SEVER”. Ben de, bu beyan-ı İlâhi karşısında Düşündüm. Bu kavim bin yıldan beri Alem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk Milleti olduğunu anladım. F) Yine, Bediüzzaman Hz.leri buyurur: “Emin olunuz ki biz Kürtler, başkalarına benzemiyoruz. Yakinen biliyoruz ki, içtimai hayatımız; Türklerin içtimai hayatından neş’et eder.(neş’et: ortaya çıkar/meydana gelir) G) Yine Bediüzzaman Hz.leri buyurur: “’Lisan-i Kürdi caiz, Arapça vacip, Türkçe lazım..”. 4) ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDA TÜRK’LER: A) Tarihimizi daha iyi inceleyip, araştırdıkça bu örneklerin yüzlercesi ile karşılaşmak mümkündür. Birçok tarih, din ve felsefe kitabında, Arap ve Türk kaynaklarında Türk milleti için, "Milleti memduha, övülmüş millet" “İlâhi nusretle müeyyed, (Allah’ın yardımı ile kuvvetlendirdiği) millet," İ’lay-ı kelimetullah ile muvazzaf (Allah isminin yüceltilmesi ile görevli) millet" tabirleri kullanılır. ( Elmalılı Hamdi Yazır 1960) Abbasiler’den sonra İslam’ın bayraktarlığını Selçuklu, Osmanlı devleti vs. ele almıştır ve bugüne kadar da gelinmiştir. Dikkat ederseniz kardeşlerim, konu; “Türklük değil, Müslümanlık’tır. (Yani; ırkçılık, kafatascılık.. değil, İslâm’a, imana ve onları gönderen ve getirene.. hizmet ve bu yolda ölmektir. (Şehit olmaktır.) Fakat kılıçın kabzasında, hep Türk’ler var. (Yani; komuta, sevk ve irade.. pusula, hep Türk’lerde olacaktır.) B) Kaçkarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk isimlieserinde, Buhara ve Nişabur hadis imamlarından şu hadis-i kutsiyi rivayet etmektedir. : “Ulu ve Aziz olan Allah diyor ki; Benim, Türk ismini verdiğim ve Doğu’da yerleştirdiğim bir takım askerim vardır ki, her hangi bir kavme karşı gazaba gelecek olursam, o Türk askerimi; işte, o kavmin üstüne saldırtırım.” C) Divan-ı Lügati’t Türk: Türk dilinin toplu sözlüğü anlamına gelen bu yapıtı, 1072-1074 yılları arasında ve 11.yüzyılda Kaçkarlı Mahmut yazmıştır. Yapıtın yazılış amacı, Araplar’a Türkçe’yi öğretmek ve Türkçe’nin edebiyat dili olarak Arapça’dan üstün bir dil olduğunu kanıtlamaktadır. Arapça olarak yazılmış, 7500 Türkçe sözcüğün açıklaması yapılmıştır. Bir anlamda bu yapıt, Türkçe’nin ilk dilbilgisi kitabı olma özelliği taşır. (Kaynak: www.Videodersane.com) Ayrıca, Kaşgarlı Mahmud Divân-ı Lügati’t-Türk’deki önsözüne şöyle başlar; “Esirgeyen, koruyan Allah’ın adıyla.. ve devam eder: "Allah’ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türkler’in ülkesi üzerinde, göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah, onlara Türk adını verdi. Ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından; hak üzerine, kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler, aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular.Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya naili olabilmek için, Türkçe öğrenmek gerekir.." (Kaynak: www.Vikipedi ansiklopedisi) D) EVLİYA ÇELEBİYE GÖRE: ORTAASYADA’DAN ANADOLU’YA YAYILIŞ: Evliya Çelebiye göre, Ahmet Yasevi Hz.leri Diyarı Rum’a; (Anadolu’ya) önce Hacı Bektaş-ı Veli’yi ve daha sonrada O’na yardımcı olmak üzere Sarı Saltuk’u gönderir. Yasevi’de meşhur tahta kılıcını kuşatarak, Rumeli’yi fethetmek üzere Dobruca’ya gönderip; Rumeli’nin, coğrafi ve manevi fethini de, böylece başlatır. Yahya Kemal ise, “Mâverâ’da Söyleniş” adlı şiirinin bir beyitinde; Geldikti. Bir zaman bir zaman, Sarı saltuk’la Asya’dan, Bir, bir; diyar-ı Rum’a dağıldık.. Sakarya’dan. (Kaynak: Beşir Ayvazoğlu, Zaman 28-Şubat-2013) 5) DÜNYA’DA KONUSUNDA İSİM YAPMIŞ; saygın ve çok özel insanlardan bazılarının, Türkler hakkında söyledikleri: Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. Albert Sorel. Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk’ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır. Lord Byron Türkler kahramandırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir. Comenius (Çek Bilgini) Türk’ün şefkat ve insaniyet duygusunu inkar mümkün değildir. Bu duygu insanı atalete sevkedip sefaleti artırmakla beraber, teşkilatı düzensiz bir toplumun bir derdine tek çare demektir. Türk ırkının soyluluğunu gösteren diğer duygular, yani en küçük iyiliklere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, ölmüşlere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, büyük bir nezaketle yapılan konukseverlik adeti ve hayvanlara saygı alışkanlığı gibi faziletlerin, inkarı da mümkün değildir. Edmondo De AMICIS Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk’ü anlamak için, kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor. Gelland (Fransız Bilgini) Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten, Avrupa’nın yarısını; yüzyıllarca boyunduruk altına almak, başka türlü mümkün olamazdı. Çarnayev (Rus Komutan) Silahlı milletin en canlı örneği, Türklerdir. Bu; diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda, silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür. Moltke Artık Türkler’le savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar. Andreas Phitiades "Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri,(askeri) başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir. " Mulman Türkler muhakkak ki, Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği, en halis efendi milletidir. Kayzerling "Türk milleti, iki bin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği, askerliktir. Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin, hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler." Donaldson Türk kadınlarının en büyük süsü, Türk oluşlarıdır. Onlar; süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını, canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır. Lady Mary Wortley Montagu İnsanlari yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet daha vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lâkin mağlup edilemezler Napoleon Bonaparte Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan, bu pek yüce asalet; ona, tabiatın hediyesidir. Pierre Loti "Poltava’da esir oluyordum. Bu, benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi... gene kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Denizin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler. Ayağımda zincir yok. Zindan da değilim. Hürüm, istediğimi yapıyorum. Lakin gene esirim; şefkatin, ülüvvü cenabın, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler, beni işte bu elmas bağa sardılar." Demirbaş ŞARL Türklerden bahsediyorum... Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türk; dost yanında ve silahsız düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli yıldırma, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize çevirmek, tabiatı da inciten bir gaflet olur." Tasso - İtalyan Şair. Eğer bir Türk devleti olmasaydı, mutlaka yaratmak gerekirdi. THIERS Savaşın zevkini almak isteyen herkes, Türklerle savaşmalıdır. (Towsend İngiliz Komutan) Bütün milletler arasında, en namuslu ve dostluk kurmada; tereddüt edilmeyecek olan, yalnızca Türklerdir. Henüz, yabancı tesiri altında kalmamış olan bir köye gidecek olursanız; gerçek misafirperverliğin ne demek olduğunu, orada görüp öğrenirsiniz. William Martin Türkler, Asya’nın güçlü ulusudur. Albert Sorel Türk askeri, cesurdur. Anavatanını sever ve onun için, gerekirse hiç çekinmeden canını feda eder. Albert Einstein Çanakkale’de, başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler; yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret, cesaret ve kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim. Sir Julien Corbet Türk’ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını, pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türkün özünü göstermektir. bu öz, ayışığı gibi görülür.. fakat gösterilemez. Decamps (Fransız ressam) Türk toplumunda, kişisel nitelik ve değer dışında, hiçbir şeye önem verilmez. Baron Büsbek Türklerin doğrulukları ve namuslulukları ne kadar övülse yeridir. Charles Macfarlene Türkler kendilerini anlamayanlara, kim olursa olsun, kendilerini anlatmak yolunu biliyorlar. Onları bu yola niçin sürüklemeli. Antoine Galland Türklerle dost ol, ama düşman olma. Gianni de Michelis Türklerin Avrupa dengesi için, gerekli bir unsur oldukları kesindir. Lord Beaconsfield Türk dilini incelerken, insan zekasının dilde başardığı büyük mucizeyi görürüz. Max Muller Tarih, Türkler’den çok şey öğrendi. Onların elinden çıkma öyle eserler var ki, bunlar Medeniyetin birer ziynetidir. Alman tarihçi HAMMER (Kaynak: 5. Madde aslı, star e-gazete fotoğraf galerisi’nden alınmıştır. 9 - Ağustos – 2012) (Not: Bu maddeler, ırkçılık ve kafatasçılık yapmak için yazılmamış ve hiçbir zaman da, bu iş için vesile edilemez. Çünkü, İslâm’da kavmiyetçilik-ırkçılık ve kafatasçılık yapmak, kesinlikle haram ve dolayısıyla de yasaktır. Bu yazı, sadece bir durum tesbiti ve gerçeği dile getirmeden ibarettir.) Ve son bir küçük anektod: Gene D. Matlock adında bir Amerikalı araştırmacı/yazar, Temmuz ayında Hermes Yayınları tarafından Türkçe olarak da basılan “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz (Kayıp Bir Uygarlığın Sırları, Dünyayı Nasıl Değiştirebilir) adlı bir kitap yazdı. Matlock, bu kitabında; “ilk insanların Türk’lerle başlayıp daha sonra bütün Dünya’ya dağıldığını, ilk konuşulan dilin Türkçe olduğunu, bilimin, felsefe ve dinin.. yine Türk’lerden doğduğunu” yaptığı uzun araştırmalar sonunda belgeleri ile açıklıyor. Kaynak: Mailce.com tarih: 01, 5th, 2013 (01-05-2013) Türkler hakkındaki yukarıdaki özet bilgiden sonra, benim Türkler hakkında düşündüklerimi de; Türkleri sembolü olan bayrağı, yani “TÜRK BAYRAĞI” hakkında düşündüklerimi; ilk mısrasını Oktan Keleş’tenesinlendiğim, bir şiir ile açıklamaya çalıştım. TBAYRAK aklıma aşağıda derlediğim ve aslı bana ait olmayan, şu demeçler geldi. Ben de, bunları okuduktan sonra; aşka gelip, Türk milletinin sembolü olan “ALBAYRAK” hakkında aşağıdaki şiiri yazdım. Ne Siz bu Bu görüşlerime sizler ne dersiniz? Sizler de, benim ile ayni fikirde misiniz?.. Yoksa sizler, ayrı bir “TESBİH!..” mi çekersiniz?.. Ş U T Ü R K’ Ü N B A Y R A Ğ I ŞİİR NO: 29 ---- 24-085-2012 Bir mucize gibi!.. Hem yazılış harfleri, hem de ebcedi ayni, Adı, HİLÂL’dir, sanki; fizik âlemdeki, Allah’ın bir mecazi; Üstünde, “tesadüfen, bir araya gelmemiştir..” YILDIZ’ı, AY’ı, Dünya tarihinin, ahengi ve fihristidir.. şu, TÜRK’ün BAYRAĞI!.. Cennetin Kapısında, RABB ve RESÛL’ün ismi beraber bulunur, AY ve YILDIZ’da; bu bayrağın üstünde, her zaman birlikte durur; Yıldız ve AY mağrurdur. Çünkü ismi, Kur’an’da tazimle okunur, İlâhi bir lütûf sergiler, Ay ve yıldızlı.. şu, TÜRK’ün BAYRAĞI!.. Rahman’ımız, bir yıldızın doğma ve batma sırrına yemin eder, Ay-yıldız, ilk ve son, hükümran olacak devleti temsil eder; Bayrağın “AL” rengi, akan şehit kanının yerini ilân eder; Fizik âlemi, metafizik âleme bağlar.. şu, TÜRK’ün BAYRAĞI!.. O’na hûşu ve edep ile bakıp, sakın saygıda kusur etme, O Rabb’imin izniyle burçlarda dalgalanır.. sonunu, dert etme; Gölgesi; Arz’ı kaplar, düşkünü kucaklar..O’nu bırakıp gitme, “Hz. Mehdi’yi ve İsa’yı” da, karşılar.. şu, TÜRK’ün BAYRAĞI!.. O, gönlerde dalgalandığı; ilk günden, son güne kadar.. hep HÜR’dür, Oğuz Kağan’dan, Kıyamet’e kadar.. tüm mazlûmların sembolüdür; Zaman; O’na sahip çıkarak, uğrunda şehit olmanın günüdür, EZELden, EBED’e kadar.. ne çok sırlar saklar, şu TÜRK’ün BAYRAĞI!.. 24-08-2012 SAAT: 03:45 Konak-İZMİR. Bir sır ve okuyucuyu düşündürücü bir soru ve bir de bilmece: Ay ve yıldız, beraber olarak; neden bir çok İslâm ülkesinin bayrağında vardır da, gayri İslâm’i bir tek devletin bayrağında yoktur?.. Son yazdığım şiire gelince: içinde taşıdığı sırrı çözeceğinden eminim. Osmanlı; daha gün yüzüne çıkmadan (devlet-i muazzama kurulmadan) evvel, aslı süt olan yoğurdun, önceden mayalanarak yoğurt olması gibi; Şeyh Edebali’nin, hem duaları ve hem de Osmanlı’nın soyunu, daha en başında ve de adeta yukarıdaki yoğurt örneğinde (ve ayrıca da, Resulullah (s.a.v.)ın soyunda olduğu gibi bir kadın tarafından sürdürülmesinde) olduğu gibi, adeta Kayı Boyu’nu mayalamak için.. kızı Malhatun’u; Osman Bey’le evlendirerek, çifte mayalama yapmış ve yaptığı duaların ve de temiz ve mübarek soyunun devamı; altı asır sürecek ve üç kıtada at oynatıp, Akdenizi bir göl yapıp, İslâm’a hizmet adına benzersiz bir başarının temellerine, imanının nuru ile imza atmıştır. Aradan asırlar geçip de, tarih; huyu gereği tekrar tekerrür edince; (Allah’ın ilâhi kaderi gereği) Şeyh Edabali misalinde olduğu gibi, Soy’u ile olmasa da; duaları, gözyaşları ve hizmetleriyle.. yine bir büyük Zat-ı Muhterem’in, benzersiz bir çile ve yine bir ızdırap timsalinin, yine büyük bir ilim ve edep ehlinin ve de “ GÜL’ünün son neslin sembolü!” bir nurlu ADEM’in insan ötesi çabaları ile yeni bir Osmanlı’nın temelleri atılmış, tohumu filiz vermiş ve “GÜNEŞ’İN ÇIKMASI!”rıyla da, başını topraktan çıkaracak.. babası Osmanlı’ya layık olduğunu gösterecek ve bu sefer nice yedi düvele de, Dünya’yı dar edecektir. Çünkü O, ilâhi yazgısı gereği; adeta günümüzün güncellenmiş Şeyh Edebali’si ve yetiştirdiği “ALTIN NESİL”de Kayı Boyu’nun günümüzdeki güncellenmiş; “HİZMET CENGAVERLERİ”dir. Allah’ım!.. Resulullah (s.a.v.)ın, LİVA-ÜL HAMD (şükür) SANCAĞININ ALTINDA ve bu yeni kurtulacak son İslâm İmparatorluğana maya çalan bu cefakâr kulunun yanında, beni ve her zaman dua ile andığım sevdiklerimi ve de bu şiiri okuyup da, bu duaya amin diyenleri de hep beraber haşreyle. (amin) MAYA’lar ve DUA’lar!.. ŞİİR NO: 60 --- 17-03-2013 Orhan Bey’in duası, Osman Bey’in rüyası; Malhatun Sultan ile, Edebali MAYA’sı!.. Dini İslâm tek derdi, Çınar’ı FİLİZ verdi; Fatih, bu soydan geldi, Maturidi hülyası!.. Sakarya’dan beslendi, İstanbul’dan seslendi; Yavuz ile süslendi, Osmanlı’nın Kal’ası!.. Kanuni, kanun koydu, Hin’de, Çin’e duyurdu; Üç kıtaya buyurdu, Osmanlı padişahı!.. Günün Edebali’si, Dokur, “HİZMET halısı!” Elde taşır atlası! Üstad’ının yoldaşı!.. Uyan, sen de omuz ver, Şehit ecdadın, ne der?.. Türk’e büyük müjde’dir, İSLÂM’ın, “SON DAVA”sı!.. 17-03-2013 SAAT: 04:20 Konak/İzmir: |