Dil susar, gönül ağlar, ruhumuzdan hicran akar!Kim bilir ne kadar yaralı bir nefes Biçarelik sanki üzerine geçirilmiş çuha bir kafes, bakınıyor sessizce Derinliğin kaybolan izlerine sığınıyor, sessizliğin girdabında ne kadar yoruluyor kimsesiz Nereye gidiyor, kimi bekliyor etrafına o kadar kayıtsız ki, kimseden habersiz hissiz ve şevksizdi biçare yaşlı kadın Yanına yaklaşıp sual etmek istiyorum Yapabileceğim her ne varsa sunmak ve o hazin haline deva olmayı diliyorum Ve fakat çok çekiniyorum, hissiyatını düşünüyorum, o an acabalarda geziniyor ve üzülüyorum Kim bilir neydi derdi, bu hale düşüren kederi, yalnızlık ikliminde savrulan mecali diye sessizce düşünüyorum İnsan niçin unutur şevki ve neşeyi Ruhundan nükseden işveyi, aklın ve irfanın vecdini, dumura uğratır her şeyi Neden yok olur düşleri, ömrün öznesi olan umutları, sere serpe, naçar bir halde çırpınışları Hissiyat en berrak renktir, heva ve heyecan bedelli bir elektriktir, akıl ve irade bunun için azme bağlı olan zindeliktir Nitelik gönül dilinde ki ihlâsın şartıdır İhlâsın ihata etmediği her amel nefsin ve hevesin riyasıdır, cilasıdır Amel ve zikir riyayı kabul etmez, bin bir hal içinde ki edayıda naif eylemez, arlanmak haktır “Aklın ve mantığın kabul etmediği” derler ve fakat kapasitesi nasıl artar ilgilenmezler, bilmeden hükmetmeyi marifet addederler, tuhaftır Mustafa CİLASUN |