DAĞ BAŞI YALNIZLIĞI...
Adım Berfin..
suçum; çocuk olmak... derdim; elimden bir şey gelmemesi... Kalahari kadar büyüktü umutlarım..her eşelediğimde, güllerimi makaslayanların bende bıraktıkları kuru ağaçlarlara takılırdım.. Ve utanıyorum. Utanıyorum anne! Çocukluğumu sizlere değiştim diye.. Ama özlüyorum da hani. Elimden bir şeylerin gelmemesi en çokta pişmanlığa neden oluyor. Kopardılar anne! Daha açmamış taze fidanlarımızı... kandırdılar taze kokulu ekmeklerle. ve alıkoydular beni senden...sizlerden. Hiç olmadığım kadar çaresizim şimdi. Korkuyorum anne! Burada her yer dağ başı yalnızlığı... Her gece başkası kirletiyor düşlerimi.. uykularım bölünüyor ay karanlıkta. Pişmanım anne..çok pişman. o eski BERFİN’ in den eser kalmadı ne yazık ki. Soydular umutlarımı aldılar benliğimi elimden. Oysa ’’öğretmen’’ olmak istiyordum ne zaman biri sorsa. Olmadı anne! Seni benden; beni çocukluğumdan ettiler. yerine getiremedim sana verdiğim sözleri... artık hiç bir su, hiç bir sabun temizleyemez kirlenen benliğimi. Dönemiyorum anne! Kapattılar tüm yolları..artık istesem de dönemem istesem de sevemem... Dağlar öfkeli anne! Ben suskun. Vurdular gençliğimi uzun namlulu silahlarla. kanattılar bendeki insanlık damarlarını. zorla güldürdüler susmaya alışmışken. ve her gece ayrı bir telden çalıyor tamara.. o hüzünlü.. ben hüzünlü. çağırıyor yine eşkıya türküleri.. bakışlarımın zamanı gütmesinden daha önceleri. Sen uzaksın anne sen! Kurduğum düşler uzak. Artık saçlarım izin vermiyor taramama... geçmiyor destansı öyküler gözlerimden. Gel al beni buralardan desem de; aslında istemediğimi biliyorum. susuyorum... susturdular çünkü. Bahtsızım anne! en çok ta kalbime sapladılar kirli ellerini... umutlarımı, insanlık pazarlarında satışa çıkardılar. yaktılar... Kendi özgürlüklerine, benim özgürlüğümü alet ettiler. Çocuk yaşta tutuşturdular elime o meret’i. Yapacaksın dediler..mecbur kaldım. Ne suçum vardı ki; başkalarının canını elime tutuşturdular. Çok utanıyorum anne! Aslında anne demek bile ne kadar utandırıyor bir bilsen. İşte bak, yine çullanmaya geliyorlar. hepsininde niyeti bozuk. geliyorlar..bir bir. Yaklaşıyorum anne! Yakındır ölüm ne çok ölmek isteyen var buralarda bir bilsen. halen ne işim olduğunu anlamış değilim buralarda. Ama bir ÖZGÜRLÜK bahsidir gidiyor! bu uğurda heba edilen çabanın yok önemi. ne bizlerin.. ne de sizlerin uğruna yapılan bir iş yok. Gül tarlalarına mayın ektiler ANNE! Sakın gideyim deme! kapat kapıları pencereleri.. açma! çıkma dışarıya. İşte bak yine baskınlar yapacaklar. zorla..zorbalıkla. Burada herkes pişman.. kimi yaptığından, kimi de yapacağından. Ben de çok pişmanım anne o mayınları ben ektim. daha niceleri var sen gibi.. onları da ben gibileri terk etti. Biliyorum hakkımız değildi bu acıları yaşatmak. Gör işte; adı mecburiyet bunun. İşte bak! kirli elleri yine niyeti bozmuş. anlaşılan sayısızca dokunacaklar...kahrolasıcalar. Sökecekler kökümden aynı yaptıklarına benzesin diye. Yaptıkları bir şeye değsin diye. Artık dahada korkuyorum Bir gün gelir sizlere de zarar verirler diye. Tat mı bıraktılar ağızda... yıkandığımız çeşmeleri bile kuruttular. kirli bakışları hep korkuttu.. hep endişeyle uyandık yeni güne. Şimdi sabahlarımızı da aldılar sormadan. uyutmadılar bir türlü.. her gece utandırdılar sadece. Yoruldum anne! gelmesini beklemekten ölümün. Oysa okusaydım böyle mi olurdu? Şimdi hiç anlamayacağım seninle olmayı, taa bu bedenim seninle toprağa girmedikçe. |