Eski Acılar İçin Yeni gözyaşları Dökemiyorum Artık
Ben,Van’da ki onbinlerce depremzededen yalnızca biriyim.
İliklerime kadar işleyen soğuğu bir ben bilirim. Annem,babam,kardeşlerim..ve bütün Van halkı.. uzun gecelerin bekçileriymişcesine nöbetlerdeyiz. Ne bir yardım eli uzattıklarını gördük kimsenin ne de başka birşey. zamansız gelen bu felaketin bıraktığı derin izleri, belki de yıllarca içimizde taşıyacağız. Öyle ki; Bu şiiri de felaketin bir armağanı olan TABUT’umun yanı başında yazıyorum. bir..iki..üç. .../sonra görmüş olduklarını yitirdin.. /dışa dönen yapralar gibi yüzünü güneşe döndün. Son böyle bir şeydi işte karınca yuvası bozuldu. " Aşk gecikmiş bir otobüstür sen yitirmiş iken artık yönünü." Bana bakmayı sürdürdün.. Bütün ninnileri biliyor gibiydin o anda. Dudakların kalbin gibi heyecanlı ve uçarı. Trenler geçiyordu göğsünden. " Uzanıp çimenere arzuyu tadacaktın." olmadı,tadamadın bu duyguyu. her şeyden geriye, küçük titremiş bileklerinden tutup savurmak kaldı seni. Gidemiyordun. Büyülenmiş bir çiçeğin resmini taktım avuçlarına. ve geceyi öylece büyük, örümcekli bir toprak parçasında geçirdin. üzerin açıktı. Soğuk hava artık ısıtmak için dolaşıyordu baş ucunda. gece ipini çekince, bir şafak çözüldü ak bulutların kapladığı mavi gökyüzünde. Sonra bakkala gittin azalttığın sigarayı çoğaltmak için. Bir şeyler..sırf çoğul olsun diye, yanında susamlı bisküvi aldın. Çıktın oysa yağmur yağmasını isterdin o anda. ıslanacaktın..çamur çamur batacaktın kendine. olmadı bir sonraya bıraktın. Yüzün süt kabındaki buhar gibi taze titriyordu. Daha üç gün vardı önünde. Diri tutmalıydın azı kara umudunu. Cebinde ki son parayıda kumara verdin. şimdi daha da çaresizdin. He sokağa bakındın. Baktın bir şeyler değişecek mi diye Seslendin kalabalığın içine. Biliyordun geri döneceğini kendi nefesinle daha öfkeli. " Affetmeyecektin filmlerdeki gibi bu kenti." Dağılmış halde geri döndün. Baktım olacak gibi değil, elinden tuttum. Kusmanı izledim, ağlamanı..yıkılmanı... " Kan görmek istiyordun, dilimi ısırdım." Kelimeleri böldüm sustum. Sen kelimelere bölmezdin dilini de ısırmazdın da..ölürdün sadece. Papatyanın ağaç olduğuna inanmak gibi ölürdün. " Sonra biraz küle dokunurdun teninde bir kül daha açmak için." Biraz daha bana sokulurdun bende kanamak için. Herşeyi bıraktık sanki. Koca bir yeryüzünü tükettik. Ölümler büyütüyoruz. Gömleği kırışık evi dağınık Gölgesiz ve perdesiz ölümler. Hiç bir notaya değmeyecektik aslında. Ve her sancıda yüzümüzü güneşe dönecektik yapraklar gibi. Şimdi gidiyorsun yıkandığımız çeşmeden. Suyu, toprağı, ısıran akebi senden öğrendim. Sen de benden bütün ilimleri... Bir bilinmezliğin ayazında karalara bürünmüş matem tutuyordu yüreğin. kırgınım, sen yoksun. Seni pencerendeki ışığa, sımsıcak lamba karartısına itmek isterdim. açmamış kavak tomurcuğu kadar taze kalaydın diye. Fabrika dumanları sizde akan ırmağa benzemez, ve sen o ırmağa takılı taş kadar hızla yürüyemeyeceksin. ...taşın altına gizlenerek kuyruğuyla serinlemeye gelip, suya dalınca dünya kadar büyük ve sevinçli dönüş yapan " yılan " da olamayacaksın. Karışık iç güdülerimden, karanlık değerlerle örtülü sayfalar dolusu delilikten söz etmeyi bırakıyorum artık. Sense tozu uçuşan bir yolda koşmayı unutma! ../Büyük bir bilge değil, büyük bir karanlık olduğunu da elden bırakma! Gidemiyordun. Dünya da köpekler, eşekler uluyordu. Gidemiyordun. Ellerinde bronz bir şafak çözüldü durdu. |
emeğinize sağlık, selam ile