öykü sersemiçok sürmez yaşarım elbet karışırım kitap sayfalarına tortusu çökmüş güneş lekelerine şimdicek çünkü elime konduydu o minik serçe günlerce ve gecelerce çıplak dağları giydireyim diye öykündüm gelinciğe sevdim ağustosta şakımasını zırzırböceklerinin türkü türkü üstüne severim en çok sabahları insan sesine uyanmayı kurutulmuş kuş seslerini ıslayıp ufalarım pencere kenarına sürürüm ayaklarımı kolları başı tam bi heykel edasıyla mutfağa çay çaylarım aş aşlarım bakarım aynaya bakar gibi yüzüne sofranın ne ala yoksul bi tarım işçisinin eli var ekmeğimde zeytinimde domatezimde acısında biberimin yoksul bi çobanın çocuklarından kayırdığı sütü peyniri kaymağı hayatın çoksulluk kötü şey yoksulluk arenasında yani demem o ki harbi kucakta kalıyor ölü gömmüyorlar bi türlü sefertasına ne yapsam akşama akşam bana ne yapsa oynasam mı ağıt ağıt hey onbeşli onbeşli ünlesem mi kütahyanın pınarlarına boğulayım bi kaşık suda hem kopartıp fırtına geçmemiş gibi yöresinden ekmek kuyruklarının batmamış gibi pirinç batağına ne diyodum öykü sersemi araladım mahmur gözlerimi çöpün başında bir çift kedi şehrin uğultusu takvimin yaprak sesi çimlere basalım kırmayalım dalları aklamayalım işittiğimiz kara haberleri ağlatmasın tören adımlarının hep bi örnek içimizde gidişi komşunun komşuya gidiş gelişi bitti bitti |
Diyor ki şiir:
KİRLENMEMİŞ ŞEYLER VAR HÂLÂ.
Öyle güzel diyor ki..yenileniyor yeniden insan.