kayaköy'de mitolojik sohbet atıklarıitlerin ipini çözmedi bu sefer ayda tembeldi zaten bugün muhbirlik edemezdi ya bu kadar şavkusuyla aşağıdaki denizden gelen ince rüzgâr kollasada bu anı o çatısız perdeleri toplanmamış eve gitme zamanı kolay mı kaç yıl kalfalık yapmıştı sıcak demircinin dükkanında nerdeyse karın tokluğuna şimdi gövdesine yapışan o pencerelerin arasından atılan tek bir bakışa düşündü de aslında birinci cihan kendi kafasına patlamıştı tek kurşun bile atılmadan bu diyarlarda değiş tokuşuna girdiler halkların nereden bilecekler yarımı olur mu sevdaların sizinde mi gözünüz doymuyor bu kadar aşklar bağışlandı hâlâ geceyi velveleye verirsiniz bir devre nankör puhu kuşları lenger şapkalı kalaycının nişadırı amma da işine yaramış ne kertenkele var ne böcük cücük evinin eyvanında taşıyamamışlar girit ezgilerini yuvalarına çatı aralığından kaçsada o sızıltılı seda bölük pörçük te olsa genede kalmış duvarlarında göl kamışlarına gece dadanan saraç çoğu zaman büyük inhisara palandız sallardı ağustosun en koyusunda ezberindeydi tüm yörenin binek atlarının ölçüsü hele bir de kafası güzel olunca eşekler bile rahvan olurdu otuttururdu tıpı tıpına herkese ısınırdı güleryüzlü ne güzel adamdı en endanlıları da gümüşçünün kızlarıydı sanki sim döver gibi dövmüş bellerini gözlerine nazar boncuk işte,şu kesme taşlı yokuşa doğru giderlerdi çeşmeye geliş zamanları bile vardı yolunu bulup açsalar peçelerini donardın yüreğine inerdi kaç günah örttü kim bilir şu pırtıcının kapısı suriye basması bu güneşi bile yanıltır sabah olmasa diyenlere ölü toprakla ah neyle örtülür ki hangi köşe taşına baksan yolculuk başlıyor derinlerin de derinlerine gene seher yelleri değiyor demircinin yırtık perdelerine hasan sen hasan boğulduyu duydun mu idada hiç kayboldun mu kasım |
Kutlarım. Gayet iyi bir anlatım olmuş. Hep devamı olsun..