bin ılgın adası okudum hayatım değiştisular çekilince kızılırmakta yemiyor her zaman karıncalar balıkları neler geliyor yukarı şehirlerden tomar tomar kara sevda mektupları negatifi yanmış siyah beyazlar küsülüp verilmemiş,ucuna elma bağlı yazmalar küçük hint şişelerinde esans kokuları velhasıl bir tarih bir arşiv oluyor,çayın ortasındaki ılgın adaları sapan lastiği bulmak için keşfetmiştim ilk adamı bir hatıra defteri ki,kurbağalar bağırmasa anlamayacağım akşam olduğunu ne malabadiye benziyor öykü ne de sobibordan kaçışa belki de şark maceralarımın ilk fitili yandı içimde üşümesin diye,koynuma soktum usulca ulan zabit kalem senle yazmalı doludizginliğini insan aklanıyor sevdalar suyun en kirlisinde bu nasıl sevmek bu nasıl yazı romanlarla tanışmamışım daha konular sığmıyor hiçbir mekâna sanki yaşanmışlıkların da ötesinde elle çizilmiş bir resim var tam ortasında defterin adam kafası yapılmış dünya yuvarlağı ve üstünden delen bir hançer ucu adamın ellerinde kalem sayfaya girmiş yarıya kadar, tek harf çıkmamış mürekkebinden tam hatırlayamıyorum,kızın adı mihri veya mehri uzun uzun belikler yapmış her beliğe bir şiir kimi belirsiz kimi yarım,sanki sümer tabletleri küçük küçük notlar var kıyılarında yuvarlak içine çizilen bu adam berlinde okumuş ama bindokuzyüz kırkdörtler sığmıyor o zamanki kafama sevmekle kuşatılmak arasındaki bocalama biraz daha gidince ileriye benim sığlığımı geçiyor adamın derinliği aşk ne ki resimlerden okuyorum bu şahsın medeniyetini bir de elle çizilmiş o kızın gözlerini kasım |