3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1456
Okunma
şimdi girmeliyim
bir bardak çayın demine
dem/lenmeliyim
dudaklarından dinleyeceğim
bir masal tadında
keskin bir sözdü
yol boyunca kırılmış dalların çıkardığı sese benzemiyordu
bir rüya arifesinde çocukça bir düşleme de değildi hani
müjdelenecek saçlarının kokusuna yağmur düşmüşken
ve üşürken bedenim
bir denizin dibinde küsmüş
ciğerlerine dolan narkozun etkisiyle zaman tozunu soluyor
tozlu kitaplar gibi kokuyorum
bir kelimeyi silsinler gramerimden
bir mısrayı söker gibi ciğerlerimden ki
kökünü düş/ündüm bir kaç bin yıllık selvinin
aşklarını/rüzgarını ve bir deprem gecesini
her hecesini
sarsılan bir tedirginliğin içinde köşe kapmaca oynar gibi
neşterin en keskin ucunda
en küs noktasında
çarşafıma düşen kan damlasını düşündüm ki
sana yazmak için kalemim elimdeydi
henüz erken diye düşündüğüm anda
iyiydim
merakım ölümcülde olsa iyiydim
bir göç diyorum anımsa
toprağın en kırılgan yerinde bir heyelan
ve parmaklarımın kanı çekilip
ellerimin iki yana saçma düşü/şü ki
nefessiz/kısık bir seste öğrenmek/soluğu
yüreğine yazılmış yaz(g)ı dilini
baktığında gökkuşağına tüm renklerin değişmesi
maviden siyaha
zam/anların durması
tersine yönelmesi akrepin misal
sihirin lambasına geri dönmesi
zamanın geçmiş çağlara gidip
pramit duvalarından tekrar sızması
geçmişle/gelecek arasındaki adil bir anlaşma gibi
imza ise sol güğsünün üzerindeki diş izim
vücudum sen kokan
ıslak bir dokunuşunla beni yakan
bu gece erken yatacağım
evet bir sonraki sabaha kadar düş/üneceğim
söyleyemediklerim ve diğer tüm ihtimalleride...
(...)