4
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
114
Okunma
Araf/ım oluyorsun benim...bir adım sonran
kor/sana dokunmaksızın, çöllerine su taşıyorumdum uzaktan..
Bir masal kentinin
haritası vardı.
şiirlerinde.
dip notlarını unuttuğun
yürek arşivinde
bir ayna..
b-aktıkça karşılığın gibi
eksik yüzleşmelerinin
derinlere indikçe
dağlar ve ovalar
ırmaklar ve kentler
çekilince kuyulardaki sular
kesilince sesi her şeyin
ışıksız gölgeler gibi
yansıyordun
doru bir kısrak kadar
belirgindi imgelerin,
yanılıyor muyum/ hayır.
kaya kadar sertti
susuşların
ve taş kadar katı
parmak ucu dokunuşlar
arasındaki boşluklar,
yüreğe yakın yaralar gibi
kabuk kabuk..
açıyordu
can çiceklerin
hasretlik/dedi
içlerindeki en mahçupu…
ve sen hala
güllere yazıyordun,
gül mevsiminden önce.
oysa kelimelerinden
daha bıçkın değil
ayazların ki
bil/iyorum üşüyorsun.
bükülüp kendine
dolanırken sen,
mimoza sarısına bürünmüş
sözler, çarpıyor
aklının duvarlarına
hani dokunsam
incinecek yaprakları,
titreyecek dünya.
aramızdaki zerreyi
küstürmeden sarılıyorum
ıslanmak/sızın..
demirbaşlarını eksilterek
defterimden
senin için hacimler
açıyordum yüreğimde
içime sığması
için/içiM
birbirlerini oksijen
olan insanlar,
yanmasına sebep değil mi
bütün sayfaların.
hasret ve hararEtinle
sevmek ne çok
kusur içeriyordu
derinlerinde.
ve hiç bir düş
bu kadar sabırlı
bekleyemezdi
yürek takviminde ki
dünyanın merkezi sendin/
hiç ayak basılmamış
topraklar
ve ben senden uzayan
uçsuz bucaksız bir kara.
bir kırık gün vaktindeyim,
yaslandım beklentilerime
şimdilerde sabrı denenmiş
bir yağmura düşen gölge içim.
bir yığın söz,
su göçü gibi akarken bentlerine,
hangi odaya girsem,
yüzümde solgun ayna.
bıçağın ucunda
keskin sorgularınız.
sustuğunuzda
vakit sabah olurken
susamışlığımız da
suya hasret yanlarınız
ve kırılganlıklarınızın
durgun olmayan ırmaklarında
kime akıyor ve çağlıyorduk,
bilemedim..
neyin dışında
ve içinde olduğunu..
kısa metrajlı bir film gibi
alt yazısız..
sadece izliyordum.
izliyordum çünkü
dokunmak istiyorumdum
en acımayan yerlerine,
usulca.
vakitsiz, dar zamAnlarda
okuyordum seni.
terli ve alıngan oluyordum
birazda.
sen, çelimsiz sokaklarının
çıkmazlarına saklanırken,
okul kaçkını gibi
dışından içine doğru.
cılız bacakları örtmek için
çekiştirir gibi eteklerinden
avuç içi telaşlarında
sobe hasretiyle ben,
son mısrana kadar
kovalıyordum seni/
senin dünyanı sahiplenip,
sana daha yakın
olmak
için/içim..
birşey vardı
biliyordun aramızda,
adınını koyamadığın.
kapı eşiği yanlızlığında
usulca çıkıyordun
kuytularından.
yüzündeki tebessüm
tutuşşa
ateşi keşfedecekti
tüm ilkel yanların..
şiir şiir anlatmak,
anlaşılmaya yetmediğinde,
susmak denilen esrar
tebessüm oluyordu
dudaklarında..
biliyorum,
omuzlarından
akarken güz
kelimelerin devrilirken
üzerime,
kırılırken kanatları
Perilerin,
çıplak ayaklı bir Panter’in
yüreğimin üzerinde
dolaşması,
ruhumla dalaşması gibi
hissediyorum önce seni,
sonra/sız su-sar-ken
bir martı telaşı
senide çekip çıkartıyor
sAklandığın yerden..
saçların ıslak ve sırıklam
avucunda yaşamı taşıyorsun
parmaklarını sürterken
kirpiklerime
soluğum çarpıyor nabzına.
karışıyor toprağın içindeki
su
dallarına, damarlarına/
kanadı kırılan kuşun
yaralarını sarar gibi/
dönüyorsun içimde.
sapan değmemis
kanatlarını
çırparak yüreğimde..
(...)