tek karelik hatıra...
öylesine deli esiyor ki akşam rüzgarı alıp götürüyor sanki İstanbulu hırçın zamanlara günün tortusu çınlıyor dar sokaklarda taze ekmek kokusuna bulaşmış çocukluğum var aklımda tebessümlerimi çıkartıp koyuyorum masanın üzerine nede yakıştılar vazodaki çiçeğe yanaklarımdaki boşluktan sızıyorum merdiven arasına…. ve bırakıp kapının önünde küçük kız ayakkabılarımı yürüyorum (birazdan almaya gelirim anne geleceğimi) şimdi biraz yürümeli topuklarımı vura vura yere canımın ardına gitmeli yapışmalı toprağın yakasına fakat nafile beni duymayan şehirler geliyor ardımdan sessizlikte boğulur mu zaman ki an isyana gebe bırakan tekerrürden ibaretmiş meğer öyle yazıyor en son gönderdiğin harfsiz mektupta… bilemedin mi sen ben gözlerimi kaybettim satır aralarına kuşlar çizerken bir zamanlar gözleri vardı Memleketimin bu sokaklar Kaçkarla Süphanla bezeliydi çiçek açardı dağların saçları Meriçten su kaçardı merceğime Dicle dökülürdü deklanşörüme yar kokusu sinerdi al yazmalı çimenlere renk renk mevsimler izlenirdi payduşkalarımın esaretinde baktığım her yerde biraz sen biraz ben vardık dokunduğum karelerde bak papatya koyu burası bak işte tam burası içinden güneşin geçtiği derelerin ışıltılarından içerdik çocukluğumuzu çocukluğumuzdan uzaklaştıkça boş çerçevelerden bakar olduk yıldızlara... içim titrerken yutkundum taşıyamaz oldu ruhum bu sessizliği biraz sonra düşerim sokak lambasının altına yaksam ateş böceklerinin kanatlarını çözülür mü sence sessizliğin dili aydınlanır mı ülkem parmak uçlarımdan soksa hasretin akıtır mı gözlerim zehrini ve nefretimle dövüştürsem kelimeleri bir sabah vakti mesela saat yedi sularında yıkıp yaksam yolda ne varsa yağmurlarla yıkasam terimi değişir mi sence kıblemin yönü... söylesene be adam dilini mi unuttun alfabeni mi kaybettin ayrılık mahallinde nerede görülmüş aynalara yazılan yalandan sağ kurtulan… yaz küçüğüm yaz ! tek karelik hatıra olarak geç kayıtlara iki kişilik yalnızlık de adına bedeli çoktan ödendi bu şiirin İstanbulun ne idiğü belirsiz sokaklarında zaman aşımına uğradı dava bu süreçte ey ! veda ne vakit sürgün edildik olmayan fotoğraflara… (( elçin )) |
Haz aldım, zevk aldım okurken.
Ben bilgisayarın başında okumadım bu şiiri...
Bu şiiri çiçeklerin etrafa yayılmış olduğu, kekik kokusu burnuma buram buram esen, Dicle'ye bakan dağ evimde çayımı yudumlarken kulağıma fısıldadılar sanki...
Tebrik ederim.