avantür...
bergamotlu çayım elimde ayaklarımın altından kayıyor sardunyalarım kuşlar yağarken balkonuma bir tutam tarçın biraz defne yaprağı... ezanlar okunuyor balkonumun iç cephesinde savaş mağduru annem mor küpeler takmış evimin dış cephesine açelyalarımın arkasından gülümserken sokak boyanıyor her amin sesinde babam bir zeytin dalı kadar uzağımda kururum inadımdan bir bardak su istemem bağından
bak ne kadar da usluyum ne kadar yoğun ne kadar kırmızı dünden kalanlar sarmış boğazımı kalkıp yutkunmalı suya dokunmalı… bu kesif küf kokusu bu yalnızlık tortusu literatürden kaldırılmalı dilekçe yazmalı ilgisiz makamlara lavanta kokusu saçılmalı ortalığa bahar gelmiş yalnızlığım gördün mü uçan kuşu açan papatyayı güldün mü yoksa… ahh sevgilim bire on bahse girdiğim inan ayık kafa yazıyorum sana bu mektubu urumelinden karşımda mostar içli içli ağlıyor çocuk gözlü kadınlar mor sular doğuyor sabahlarıma Buna’nın koynundan İlahi bir nur kirpiklerimin saçaklarında dolaşan saçlarımı okşayan annemin eksik çocukları ahh yalnızlığım gelip beni kucaklasan… sen namına bir yudum su geçmemişken boğazımdan yürüsem yolunda yorulsam yoğrulsam toza toprağa karışıp yağsam o bahçe kapısına varsam yine kahkahalar yükselse bulutlara anneannemin anlattığı tüm masallar orada olsa mesela… Ahh yalnızlığım yaralı düşlerin yarenliğini ettik bu sabah üstümde geceden kalma ayazlığım üşüse de omuzlarım gel biz bir çay daha koyalım… azat et kendini anne ve kurtar beni yalnızlığın kara sularından o vakit elimin üzerinde ki yanık izinde çiçekler açacak cennetine… (( elçin )) |