Ra
.
senin uykuna uyandım son uyanışıydı kendimin sert bir rüzgârın en müşfik bulutu gezdirmesiydi bu senin ...ılık yağmurlar deniz köpüklerinden üflenen o nehir ekşi yapraklarını avurdunda gizleyen kadınlara biçilen yeldirmelerin -alın hepsini hepsi sizin! daraltılmış sokaklar ve ıssız koyaklarından geçiyoruz evrenin nereye gitsek hep onbirden başlıyorum sırça aynalarına belleğin tanrım ne küçük yermiş devasa kaygılar güdülen bu yer ecrin kerim ...geldiler tuz ektiler taç yapraklarına buzdan bir mevsimin korkuyorum. kim demiş kelebekler, ağustos böcekleri hintkeneviri ve şadırvan esintileri .birinci yağmurlar girin içeri .sonra ikinci tek tek dikilip gözlerine geçmişin ne var ne yok sorup öğrendiler .kimdi bilmeyen meclisimizden çekilsin kapalıdır gözleri ...soğuk yağmurlar gidiyorum uzun bir hazırlanmaya yırtılmış olmalı herkesin elleri önce ben gidiyorum bakıyorum orada işte şaşkın ördek içeri içeri daha önceden varmış olan beni alıyor hedef beni hazırlıksız gelir zaten şu ölümün ipleri okumadım sen oku dedi sağdaki bir türlü tutmadı elleri arzuhali kafiyeli oldum zeytine ve gözlerinin nemine and olsun ki herkesi bırakmışlar, ustam dedi bir beni almışlar içeri ...ölüm sessizliği. füsünkâr yağmurlar şimdi yusuf ne yapacak bensiz anne! ölüm bu geliverir aniden severim vakitsiz çocuk ağlamarını susturan masmavi güzelliği efsunlu bir sızıntıda sarkaç -gece mi .yo bilmiyordum öyle denk geldi hikâyeperdazlar mürekkepsiz kalemleri büyük gülmeler ve ağlamalar görkemli sütun başlıkları kaygan kumlara yaslanıp devrilen neftî anılar daneye ve incire kelebekler indi duymadı ebâbil sessizliğin sesini ...kimdi. öyle çok kızgın gidip gelen gölge gecikmiş alacakaranlıktı yıldız yağmurlarından dökülen aşağılara mutlak basınç, sır ve küheylan bir başına sandal bir başına al ...ve kırkikindiler çarçabuk göçen bu ben kimim kızılcakıyamet. ses yıkıntıları bir sen, bir sen duydun yüzücü katmanlar ve basıldığında yumuşayan taş kalıntıları ipler ipler ipler boynumda inceldiler uykum var. söz veriyorum oğlum, hemen uyuyacağım mavi bir kıyıya astılar hasır şapkamı ilk kez uyudum son uykumu ....ölüm gülümseyişimden öptü yusuf aferin anne! uykunda gülüyordun sonsuz yağmurlar ve kayıp mezar taşları telaşsız kitâbelerin devrik cümlesi asıldığı yerden büküyor boynunu gündöndüler zencefil, madımak, çuhaotu keklik kafesi, huş, ladin ve dikenlikler bana dediler bu senin. bildiğin senin. ...bir -bir beni aldılar ya içeri gümüş eğerinden akdenizin ak deniz in . . |
diline sağlık, sözüne, özüne....