kuşlar ve masallar...
siz… şehrazatın masallarını anlatırdınız bayım yalnızlıklarımı uyuturdum dizlerinizde unuturdum kendimi zamanın her hangi bir yerinde sonra sonrasında özlerdim koşa koşa dönerdim şehrime cemalinizden önce sesiniz gelirdi bir bahar ülkesinden yıldız olup yağardım ömrünüze siz hiç bilmezdiniz yağmur ışıltılarından geçerdi gülüşünüz ve tavan arasından fısıldardı parmak ucu yürüyüşleriniz eski bir radyodan duyulurdu boş kadehlerin sesi diliniz dolanırdı da adımı söyleyemezdiniz ne kadar içsenizde bayım dudaklarınızın kırıklarından ayılamazsınız sesine h ü z ü n kaçmış evvel zaman masallarından… susuyorum bayım densiz bir masalın satırlarına kusuyorum sararmış harfleri ellerinizi bana gözlerinizi aşka bağışladığınız da alnımdan öptü kader istanbulun kırık kanatları altında uykularımı yağmaladı güvercinler kanatsız uçuyor bu kentin masalları her masal biraz yalan biraz talan üç kere çaldı kapıyı zaman aman dilerken düşlerimden havalandı kurumuş aşklar uçmayı unuttu eyüp sultandaki kuşlar gagalarında günahkar susuşlar terk ediyordu şehrimin sınırlarını hayal meyal hatırladığım çırpınışlar ve Meriç kımıltısız beklerken sesimden öptü turnalar ay soğuk sularda yıkanırken sabah ezanı ile irkildi saçlarımı ören çocuklar yalnızlığın izini sürdü göz pınarlarımda kurumuş dualar ellerinizi bana gözlerinizi aşka bağışladı rüzgar… sayın ki... uçurtmamdınız siz kuşlardan evvel dili geçmiş niyetlerin tellerinde asılı kaldı iplerim masallarla yıkarken yüreğimi büyütmüştüm gözlerinizle çerçevelediğim hayallerimi siz ki sırtınızı dönüp giderken kendinize saydım ki hemde kaç kez ölmüşüz biz asılsız suretlerde… şimdi ödeştik mi bayım ben ! ruhumu teslim ettim masalın gül yaprağına siz ! dikenlerinizi ektiniz toprağıma ayrılık verdi elleriniz bülbülü katlettiniz yuvasında penceremin önüne ıslak şiirler bıraktığınızda biz çoktan göç etmiştik kaf dağının ardına oysa… en güzel masalı çalmıştım sizin için uçmayı bilmeyen kuşlardan… (( elçin )) |