Hav(v)a'yauzun bir kaldırım yürüyüşündeyim gözüme bir kız takıldı yarım adım gerisinde solunda bir köpek köpek kızın suratına bakarak yürüyor ilk bakışta kız köpeğin sahibi gibi ama hayır diyor sonraki adımlarım kız köpekten kurtulmaya çalışıyor yaptığı el hareketlerinden anlıyorum bunu köpek sokak köpeği belli derdi? köpeklik işte sahiplenilsin istiyor altımda kaldırım önümde bir kare foto "kız ve köpek" onlar önde ben arkada kaldırım altımızdan akıyor kız kıvrak bir manevrayla ara sokaklardan birine dalıyor adımlarımı yavaşlatıyorum gözüm köpekte köpekte ara sokağa dalıyor kızın peşinden bende köpeğin peşinden sokağı yarılamadan kızın yüzünde gülümsemeyle birlikte "yaa takip etme beni diye"köpeğe söyleniyor gerisin geriye ana caddeye kaldırıma geri dönüyor ben de peşlerinden tabiki aynı kaldırımda fatih camiine doğru ilerliyoruz kız kararlı köpekten kurtulması lazım ve tekrar ani bir kararla ki buna adım gibi eminim cadde kafenin bulunduğu binaya giriyor köpek kapıda ben de az ilerde 10-15 dakkadır ikimizde bekliyoruz kız hala yok ama köpek ısrarlı ben köpeği ısrarıyla kızı da kapıdaki köpekle birlikte bırakıyorum ve biraz daha ilerleyip medreselerin bulunduğu kapıdan avluya giriyorum güneşli geçen kış günleri çok güzel masmavi gökyüzü hiç bulut yok diyebilirim başımı göğe kaldırarak derin bir nefes alıyorum bu havalarda ruhumla ilintili bir şey var seviyorum yüzüme güneş gelsin diye avlunun börekçi kapısına doğru yürüyorum güneş tam da avlunun kıble yönünde başımı tekrar göğe kaldırıyorum gözlerimi kısarak güneşe bakıyorum herkes böyle bakardı dimi güneşe bu gayri ihtiyari bir bakıştı ve hiç değişmezdi güneş sana ne yaparsa yapsın bu böyleydi işte benim sana gayri ihtiyari bir bakışım vardır senin hiçbir zaman görmediğin ve göremeyeceğin avluda sert esen bir rüzgar var üşüyorum yüzüme vuran güneş beni ısıtmıyor hissettiğim yüzümdeki soğuğu kıran bir ılıklık banka oturuyorum yüzüm güneşte bir daldan çıt diye bir ses geliyor bir dal daha kırıldı diyorum içimden sonra "çıt" kırılmanın değil kurumanın sesidir diyorum eğer kırılmanın sesi olsaydı neden çıt çıkmıyor bu kırılmış insanlardan hala yaşlar diyorum bir kadın söylenerek pazar çantasını karıştırıyor yüzümü güneşten ona çeviriyorum çantadaki poşet sesleri kedileri başına toplamasına yetti ben diyeyim 10 sen de 20 poşet sesi dediğim kediye sofra sesi bu avluda bir kedi olsam ben de giderdim diyorum kendi kendime ama ben bir köpektim ve ancak bir kemiğe gelirdim sonra hoşt derdin giderdim tekrar bir kemik atardın gelirdim sonra hoşt derdin gene giderdim sakın iyi bir haslet sanma bunu köpek huyudur bu her neyse.. kadın aynı caddedeki kız gibi el kol hareketleri yapmaya başladı ben kadını kedilerle bıraktım medrese kapısına yöneldim dönüş yolumda sesimi havaya sözümü havva’ya kendimi kaldırımdaki kalabalığa karıştırdım. |