YAĞMADIĞIN DAĞDA İZ'İN KALIR MI
Bütün kapılar kapalı sende;
Hazanın, Baharın, Yazın kalır mı? Rahmet muslukları tıpalı sende; Yeşermiş vâdiler, düz’ün kalır mı? Bulut durur; damla olup doğmazsın! Susuz Topraklara akıp yağmazsın! İçe dolar, yere göğe sığmazsın! Yağmadığın dağda iz’in kalır mı? Güneşi beledin, derin uykuda... Yok, cemrenin izi havada, suda. Küllenmezse ateş durmaz pusuda; Kalbi ısıtacak közün kalır mı? Alır seni yutar derin ufuklar Yeni Güneş Bekler; O Dost Şafaklar Sunmaz’san ışığın, küser âfâklar... Meram arz edecek sazın kalır mı? Nağmeler inliyor gönül telinde Suskunluk kaderin, berât elinde Vurulmuş dururken kilit, dilinde; Tellere dökecek sözün kalır mı? Bülbül, gül dalında ahuzâr eder! Maşuku, canından gülizar eder! Gülşen’i; bülbüle, gül mezâr eder... Doğmadığın kalpte özün kalır mı? Kabulümdür dersin, etmezsin sual Kula değil, Hakk’a yazdın arzuhâl Olmasaydı sende bu kuvvet, bu hâl; Zamana direnen hızın kalır mı? Sağlamdır temeli kapılmaz sele Yazılsa fermanlar, yüklense yele Kader, mutluluklar sunsa rastgele; İçin kan/ağlarken hazzın kalır mı... 15 ARALIK 2012 / Metanet Yazıcı |
Hikmet YURDAER