AHVALİN SÖYLEMİSevgili Hocam Vehbi ÖZTÜRK’e I Biz bu yolların gönüllü neferi zümrüt bir güzelliğin izinde iç üşüten sabahlarla eskidi Urumevlek yolu kırk iki çift göz üzerimde bayat ekmeğin kırışık teninde siyah zeytinin tadı asalet dolu mutluluğa giden yolda azmi tuzaklar az mı hırpaladı yüreğin gülünü kandırılmışlığımıza verdim tüm öğütleri de hep örtmedik mi aç kalanımızı gönül dolusu sonra kaybolan bir ışık tablosu nargilemin marpucu da hiç açılmadı sarmaladığımız her duman ciğerimize cila hata mı günah mı girdiğimiz yol değildi şüphesiz tüm içtenliğimiz üçüncü olamama endişesi rabıtanın en güzeli bağlar özleri hayli nazlandı zamanın ela gözleri öyle olmasaydı zaten boş kalırdı Serendip yolu II Işıktan hızlı düşlerimiz var şimdi döşümüzde aynamız göz süzmek için değil elbet erkekçe haykırışlarda silme tokattı kokuşmaya her bıyık buruşumuz. Herkesin inadına ışığın peşinde ram olmak için bilgiye düşüncemiz ondan geri değil lakin zaman mı azaldı tartıya gelmez çıkmazlardan geri dönülmez hantal kaldı giden her güzellik bir tarafından pörsümüşlük gözlerde ışıktan zerre yok işte yürekler yangın yeri gelenekten geleceğe süzülen yolda yalnızız işte her gün bir tufan tüm yaşanmışlık “Beyaz Zambaklar” dan adi bir kopya ömrün dirsekleri kanayan deminde yat alçak sürün başla reva görülür şimdi bin bir pranga çöz çöz bitmez Aslı’nın düğmeleri Penelope’nin örgüsü bu hengâmede kalır mı garibin menfi neşesi elbet biter zulmün kokmuş nefesi III Rakamların sihri saçımda açan çiçekler kırkıncı kapının sihri sürülmedi yüzüme henüz Kassandra’nın laneti değil yaşanan çünkü unutmamış bu gönül bir saçı sığamanın sihrini bağırarak kandırıyor sevgiyi çağdaş ozanlar üzüntülü yüzün sihri üşütüyor onları hormonlu düşünceleriyle çoklar her gün deler unutmak affetmenin çeşitli adı unutmadım bir barak türküsünün sıcak tadını harman yerinde içilen çayın lal rengini IV Bakmam güzel atlıların çekip gidişine zamanın vefasına veriyorum zayıflamış aklımın her enini vefa bir Ezo Gelin türküsü belki toprağın nabzını tutuyorsa aşk vatana özlem gönül ya seven sevdiğini yanında özler hangi turna uçmuştur Uruş gölünden deli taylar gibi toprağı dövüyor ayaklar beynimi iğneliyor beton ve briket yığını gayrıya tahammül yok şükrümüzü bile yanlışa yoruyor zorbalar tüm reklamların sesini kıstım alabildiğine gözüme kum serpeleyen çocuğa garez değildi de adalet demekti ne de olsa her küllüğün başında oynarken çocuk yüreğiyle güşü hangi değneğimiz kırılmadı alnımızın terinden azmin zaferi kavi olmasa kovalar mıydı? kara kavruk yüzüyle gözleri çekik bir güzeli yormam ki bu sevda ezeli her birliğin iriliğinde dirlik can bulacaksa bırak uzak kalsın göğsümdeki deli V İki yazı arası bütün yazlar ha var ha yok varla yok arası iz bırakmışsa kalbe bir elif miktarı yazılır yazların sıcaklığı bir dut ağacı altı serinliği kan terse bile umutlar yerdeki toz dumana dönse de sevinecek bir şey var yürek yüreğe ayna tutar bütüne öykünme belki nabzın vuruşu güzelliğe hasret olmasa yürekler gözlerde yaş kalbin ürpertisi müsterih gözlerde elbet kavuşmak var 29.11.2012 GAZİANTEP |
Saygımla ...