GÖNÜL BU...
Hülyalara dalmayan, sevdanın kahrını çekmeyen, bu uzun ince yoldan geçmeyen bir insanoğlu var mıdır, dersiniz? Sanmıyorum. Kerem’den Mecnun’a, Aslı’dan Leyla’ya; Aliler, Ahmetler, Ayşeler Fatmalar... Nefes alıp veren, yaşadığının ayrımında olan herkes bu kordan mutlaka nasibi almış ya da yanıp küllenmiştir. Bu küller kimi zaman savrulup gider, kimi zaman gönüllerde demlenir, aşığın gizemli bedestanı olur. Maşuğun kimliği, nasıllığı önemini yitirmiştir. Gönüldür, sözlerin bittiği yerdeki hükmeden sultan.
Gönül bu dedik ya! Uzaktan kendince sevmeyi (platonik aşk), karşılık beklememeyi, sevgiyi gönlüne hapsetmeyi ve ona hükmetmeyi sanat edinmiştir. İşte bundan sonra aşk bir başka, boyut bambaşkadır. Hülya değildir artık. Hayal ötesi yaşanılası bir gerçeğe hasretliğin başlangıcıdır. Görmesek de biliriz ki o maşuk nice sevda yüklü gönüllerde salıvermiş kendini. Maşuk olmadan nedir ki aşık? Bu bereketli sevda yükünden nasibini alamayanlar, gecikmişlik asla söz konusu değildir. Sevmek ve sevilmek için vakit hiçbir zaman geç değildir. Yaşıyorsan, yaşamı seviyorsan, ya aşık ol ya maşuk. Ya bu cihan için ya da... BOŞ HÜLYALAR Hayale kapılıp sevdiğim günler İnan ki gönlüm hep seni özler Bir kerecik olsun gülmeyen gözler Enginlere dalıp kaybolup gider Günlerim geceydi geceler sensiz Olur mu hiç gonca güller dikensiz Beyhude yalvarıp yakarma densiz Bu sevda kuruyup çöl olup gider Arasan cihanı bulsan dengini Mevsimler kıskanır gülün rengini Bir hazan vaktinde bülbül şevkini Duyamazsın inan yel olup gider Kaybolan yıllarda yolu gözlenen Bir dirhem umuttu senden beklenen Kahpe felek deyip aşka kinlenen Bir tutam özlem de savrulup gider Melanî dellendi yine özünden Hülyalar saçıldı gönül telinden Tutamadım bir an ince belinden Dört kollu sandıkta uzanıp gider Tahsin MELAN / Melanî |