MARİFETŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mehdi Aksu
30 Ekim 2012/YENİ MESAJ GAZETESİ Tanıma (marifet) Ehl-i Beyt, İslam semasının parlak yıldızları ve ışık saçan güneşleridirler. Onlar, Resulullah (s.a.a)’e iktida eden (uyan) kâmil insanlık örnekleridirler. Onlar, Hz. Peygamber (s.a.a)’in ilim kaynağından faydalanmış, risalet evinde büyümüş, onun yolunda hareket etmişlerdir. Onlar, ümmeti Allah’ın Kitabı’na ve Hz. Peygamber’in sünnetine sarılmaya davet ederek, kendi yaşantılarında da bunun en güzel örneğini sergilemişlerdir. Onlar, halkı hakka çağırmış, bir an bile haktan uzak kalmamışlardır. Onlar, birçok ayet ve hadisin açıkladığı gibi, hiçbir zaman Kur’an-ı Kerim’den ayrılmamışlar, ayrılmazlar. Onlar, Kur’an-ı Kerim’de açıklanan bütün değerlerin ve yüce makamların en güzel örnekleridirler. İnsan-ı kâmilin en önemli özelliklerinden bir tanesi marifettir. Marifet, amellerin kabul olma nedenidir. Zira marifetsiz ameller Allah’ın murat etmediği amellerdir. İnsan için önemli olan da, Allah’ın emrettiği doğrultuda amel etmesidir. İnsanlar içerisinde hiç kimsenin marifeti Ehl-i Beyt’in marifetine ulaşamaz. Marifet beş harftir ve her bir harfin kendisine özgü manaları vardır. Mim harfi; nefse karşı mücadele anlamına gelir. Ayın harfi; ibadet anlamına gelir. İbadet alanında keyfiyet, kemiyet ve derece açısından kimsenin ibadeti Ehl-i Beyt imamlarının ibadetine ulaşamaz. Ra harfi; ahiret manasına gelir. İnsanlar arasında kimsenin ahirete olan düşkünlüğü Ehl-i Beyt imamlarının makamına ulaşamaz. Zira Hz. İmam Ali (a.s) mihrapta vurulduğu zaman; “Kâbe’nin Rabbine andolsun ki, ben rahatladım” diye buyurmuştur. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) şöyle buyuruyor; “Şahadet babama yaklaştıkça, babamın yüzü açılıyordu.” Fa harfi; insanın tüm işlerini Allah’a bırakması manasına gelir. Ehl-i Beyt imamları daima bütün iniş ve çıkışların Allah’tan olduğunu buyurmuşlardır. Ta harfi; Allah’tan korkup, ondan başkasından korkmama manasına gelir. Ehl-i Beyt imamları hiçbir zaman halktan korkmadılar. Bu sebepten dolayı onların gerçek dostları da böyledir. Ehl-i Beytin yarenleri ve Kerbela şehitleri buna açık bir örnektir. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) imamı tanıma hakkında şöyle buyuruyorlar; “Kim zamanının imamını tanımadan ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur.”( Bihar-ül Envar, c.23, 35. hadis) Müslümanlardan birçoğu imamı tanıdıklarını iddia ederler ama imamı tanımaktan maksadın neler olduğunu bilmezler. Marifet ve tanımanın farklı farklı kısım ve çeşitleri vardır; Marifet bazen cinsi tanıma hakkındadır. Örneğin altını, gümüşü, madeni, demiri ve benzeri şeyleri tanımak. Bunları tanımak için ehline müracaat etmek gerekir. Marifet bazen hüner hakkındadır. Örneğin iyi bir hattat kendi dalında hüner sahibidir ve herkes bunu tanıyamaz. Marifet bazen âlim ve üstadı tanıma hakkındadır. İyi bir âlimi ve üstadı tanımanın yolu onun derslerine, sohbetlerine katılarak, ona sorular sorup cevap almaktır. Marifet bazen Allah’ı tanıma hakkındadır. Bunun ise sayısız kadar yolları vardır. Bu konuda da insanın müracaat edeceği en sağlam kaynak, Kur’anı Kerim, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarıdır. Marifet bazen peygamberi tanıma hakkındadır. Peygamberi tanımanın yollarından bir tanesi mucizedir. Tarihte şöyle bir olay nakledilir: "Bir gün Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) bir yerde oturmuş dinlenirken, oradan geçen bir müşrik kılıcına sarılarak; "şimdi seni benim elimden kim kurtaracak" dedi. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) yumuşak bir eda ile şöyle buyurdu; "Peygamberlik iddiası olan benim, mucizemin olması gerekir. Benim iddiamın doğru olup olmadığını anlaman için sen benden mucize iste." Çölden avlanmaktan gelen şahıs, elindeki torbasının içinden canlı bir kertenkele çıkardı ve yere attı, ardından şöyle dedi; "Bu hayvan insan lisanı ile senin kim olduğunu söylerse, ben iman getireceğim." Yere atılan kertenkele kaçmaktaydı. Resul-i Ekrem (s.a.a) eliyle kertenkeleye işaret ederek "Allah’ın izniyle dur" dedi. Kertenkele durdu. Resul-i Ekrem ben kimim deyince, kertenkele insan lisanı ile açık bir tarzda şöyle dedi; "Sizin peygamberliğinize şahadet ederim." Bunları gören ve duyan şahıs Resul-i erkem (s.a.a)’in risaletine iman getirdi ve şöyle dedi: "Ben, siz bu kertenkeleyi konuşturduğunuzdan dolayı size iman getirmedim, aksine sizin güzel ahlakınızdan dolayı size iman getirdim dedi." Mehdi Aksu 31 Ekim 2012/Yeni Mesaj Gazetesi Marifet-i İmam İmamı tanıma kavramı, ilahiyat konularının en zor ve önemli olan konularından bir tanesidir. Zira İmam Mehdi’nin (Allah zuhurunu acil etsin) gaybet döneminde, okunması sünnet olan bir dua da şu ibareler yer almaktadır; “Allahı’ım kendini bana tanıt, kendini bana tanıtmazsan, ben Senin Resulünü tanıyamam. Allah’ım Resulünü bana tanıt, Resulünü bana tanıtmazsan, ben Senin hüccetini tanıyamam. Allah’ım Hüccetini bana tanıt, Hüccetini bana tanıtmazsan dinimde dalalete düşerim.” İmamı tanımaktan maksat nedir? Kast olunan mana nedir? İnsanın imamı nasıl tanıması gerekir? Şüphesiz imamı tanımaktan maksat kimliksel ve fiziksel tanıma değildir. Zira Ehl-i Beyt imamlarının zamanlarında yaşayanlar, onları kimliksel ve fiziksel açıdan daha iyi tanımaktaydılar. Örneğin, Sıffin Savaşında Muaviye’nin askerlerinden birisi meydana çıkıp kendisine karşı savaşacak birini istiyor ve şu ayetleri okuyordu; “Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar? O büyük haberi mi? Hakkında anlaşmazlık içinde oldukları (haberi).” (Nebe- 1-3). Bunları duyan Emirü’l-Müminin Ali (a.s.) atına binerek meydana, o şahısın yanına gitti ve ona şöyle sordu; “Bu ayetlerde okuduğun büyük haberin ne olduğunu biliyor musun?” Şahıs, “hayır” dedi. Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu; “O büyük haber benim, ki sizler onda ihtilafa düştünüz.” (İhkaku’l-Hak, c. 3, s. 487). Muhammed b. Munkedir, İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) döneminde yaşayan abidlerden birisidir. O, annesi ve kız kardeşi ile birlikte yaşıyordu. Ömürlerinin gecelerini üç bölüme ayırmışlardı. Gecenin üçte birlik bölümünde kendisi uyanık kalıyor ve o zamanı ibadetle geçiriyor, annesi ile kız kardeşi de uyuyordu. Gecenin üçte birlik bölümünü onun annesi uyanık kalıyor ve o zamanı ibadetle geçiriyor, oğlu ile kızı da uyuyordu. Gecenin üçte birlik bölümünü de onun kız kardeşi uyanık kalıyor ve o zamanı ibadetle geçiriyor, annesi ile Muhammed b. Munkedir de uyuyordu. Bir zaman sonra Muhammed b. Munkedir’in kız kardeşi vefat etti. Onun vefatından sonra Muhammed b. Munkedir geceyi annesiyle yarıya böldüler. Gecenin yarısını o ibadet ediyor, annesi uyuyordu; diğer yarısını da o uyuyor, annesi ibadetle geçiriyordu. Bir zaman sonra annesi de vefat edince o artık geceleri uyumuyor sabahlara kadar ibadet ediyordu. Bunca ibadetlerine rağmen zamanının imamını iyi ve doğru tanımıyordu. Muhammed b. Munkedir bir gün imam Muhammed Bakır’ı (a.s) sıcak bir havada, tarlada çalışırken gördü. İmamın yanına gelerek şunları söyledi: “Ey Peygamberin evladı, neden dünyaya bu kadar hırslısın! Böyle bir halde ölüm seni yakalarsa Allah’a ne cevap vereceksin?” İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurdu; “İbadet halinde dünyadan gittiğim ve Allah’ın huzuruna bu şekilde çıktığım için şükrederim.” (Müntahal Amal, İmam Bakır’ın (a.s.) güzel ahlak bölümü). Bu şahıs geceleri onca ibadeti yapmasına rağmen, ne yazık ki zamanının imamını tanıyamamıştı. Zira tanımış olsaydı İmam Muhammed Bakır’ı (a.s.) o şekilde yargılamazdı. “Maktel-i Ebu Muhnif”de 145. sayfada şöyle nakledilir; “Şimr (mel’un) İmam Hüseyin’in (a.s) sinesi üzerine oturduğunda İmam Hüseyin (a.s.) ona şöyle dedi; ‘Beni tanıyor musun?’ Şimr şöyle dedi; ‘Evet seni tanıyorum. Sen Hüseyin’sin, baban Ali’dir, annen Zehra’dır, deden Mustafa’dır, ninen ise Hatice Kübra’dır.’ İmam Hüseyn şöyle buyurdu; ‘Yazıklar olsun sana, beni tanıdığın halde neden beni öldürüyorsun!’ Şimr şöyle dedi; ‘Yezid’den mükâfat almak için seni öldürüyorum.’ İmam Hüseyn (a.s) şöyle buyurdu; ‘Ceddimin şefaati mi, yoksa Yezid’in mükâfatı mı daha değerlidir?’ Şimr; ‘Bana göre Yezid’in en ufak bir mükâfatı bile senden, ceddin ve babanın şefaatinden daha değerlidir’ dedi.” Anlaşıldığı gibi imamı tanımaktan maksat kimliksel, fiziksel, coğrafi ve tarihi açıdan tanımak değildir. Aksine imamı tanımaktan maksat, imamın hakkaniyetini, velayetini kabul edip, o hazretin ilahi makamlarını öğrenip, mutlak olarak ona itaat etmektir.
Derin bir sesleniştir, kul olan mutlak dinler
Allah-Allah demekle, kalp iman ile inler Aldırma maddi güce, zira mal geçicidir İmam Ali ilimdir, bunu bilmez ki cinler. İmamet buyurdu Hakk, buna uymadı Yezid Zulüm ölüm haykırdı, lanetli iken Yezid İçkici bu sapığa, biat etti Emevi Para pula satıldı, satılan zaten Yezid. Hasan-Hüseyin-Fatma; bir de Muhammed-Ali Bu beşliye dikkat et, olsan da kadı vali Diz çök Allah aşkına, Yezid dönsün şaşkına Allah farz kılmış ise, ilim Ali’dir Ali. Gadir-i Hum şahittir, Yüce Allah adına Gerçek Müslüman isen, varmalısın tadına Kerbela ölüm kustu, marifet neden sustu Hesap günü mutlaktır, hem erkek hem kadına. |