Çay ve Sonbahar
İpekten bir hayali süzerken suya nihal.
Sızar yüreğimize sureti gül misalin. Değer dudağımıza buse tenli bir masal. Bestesini naz yapar muhal olan visalin. Zevale ererken gün sinede bir yer üşür. Bardağın buğusunda rüya görür cerenler. Demliğin derununda haz huzurla öpüşür. Turnalarla yol alır sudan hayal derenler. Su som öykü anlatır dudak özenle okur. Kaç kralın buyruğu kaçıncı mevsimde sır. Çaydanlığın hülyası kaynar hep fokur fokur. Betimlemeye sığmaz sürer bu hâl kaç asır. Bu dem böyle sürerken bazen geç bazen erken. En nahif yerimizde hüzün mahreçli bir har. Buruk tebessümlerin rengi karışır suya. Efsane demlerinin rüknü çay ve sonbahar. İncinir ince belli gelmez fazla hay huya. Bir vedaın son demi gülümser bize içten. Burukluğun bestesi zarafet yurdunda düş. Düşmez bize katresi haz almayız sevinçten. İz bırakır dudakta sonbaharda son öpüş Ankara, 21.10.2012 İ.K |
Şüphesiz ki hazandan,yağmurdan, kurumaya başlamış ağaçlardan, suskun kuşlardan ve küsmüş bir güneşten ‘ibaret’ bir sonbahar, hüzün şiirlerinin de ilham kaynağı olmaya devam edecektir.
Ama ben şiirinizde çaya fazlaca yüklendiğiniz kanaatindeyim;
Bence şiirinizde,
Zaten sararıp solmuştur da kalp, bir demlik çay oradan geçen bir tanıktır yalnızca.
Susan bir tanık
Öylece duran,hiçbir şey yapmayan
Anlasa da şahit yazılıp başının belaya girmesinden korkan …
Hatıraları, tadını, çökmüşlüğünü kabul etmeyen bir tanık...