O'NUN MİM'İ
sen varlığın şemsiyesinin altından bakıyordun bana
ben seni arıyordum yokluğun yağmurları altında uzun uzun anlatılan masallardan çıkartılan ders gibiydi bakışların nerden eseceği belli olmayan bir rüzgara sevdalı yabani bir menekşeydi ellerin solmasından korktuğum için bir türlü tutamadığım rengin yüreğimin yoksulluğuyla bağdaşmıyordu hiç bakarken gözlerim kamaşıyordu sana bu camdan karınca yuvalarının yanıbaşında ne kadar ben ben değildim bilsen yanına gelemeyecek kadar sen biriktirdim içimde ve bağırıyorum bu camdan dağlara sen sen diye kuyruğunun altından dumanlar çıkaran atlar geçiyor önümden böğüre böğüre sesim dudaklarımda kayboluyor sensiz umudumun dağlarına çoktan karlar yağdı kapanmadı yinede seni düşleyen solyanımın patikaları militan şarkılar söylüyor, yüreğimin başkaldıran aşk kavgasında ekmeğin bitmez katığı aşk çıkınımda duruyor düşende yollara beni sana getirecek ölmez klavuz artık gözlerimi yakıyor alnımdaki terde gizlenen tuz kaçbin yıldır sana kurduğum düşleri tatlandırmak için beklerken ey geceyle gündüzü ayıran şafağı gözkapaklarıyla aralayan gökyüzü göktanrıya olan inancım kadar köklüsün yüreğimde dedemkorkut senin adını bağırmış olmalı kulağıma sonsuz aşk diyarından altaylardan toroslara deve kervanlarıyla sürüklenen bir yörük semayisisin sen, bütün ömrümü efsunlayan mayanın hörgücünde nazlı nazlı sallanan bir rüyasın sen kirpiklerime tutunup beni terketmeyen dumanlı dağların yaşmağını indirdim ellerimle seni anlatıyordu dallara yapraklara çisil çisil küçük derecikten dinledim seni kınalı elleriyle su içer hep buradan dedi mahsun,çekingen, ürkek bir ceylan gibi kara kıl çadırda, beyaz bir güneşe benzerdi yüzün senden öncesi varmıydı bilmem ama senden sonrası ömrümce hüzün ALİ RIFAT ARKU 12/09/2012 İSTANBUL |