ZAMAN TÜNELİ
Heryerde aynı gölgeler vardı
Bir saat ki çok uzaklara atılmış Daha küçük bir saatin içinden Hızla yaklaşmaktaydı; Bir araba, Sis farlarını yakmamış olaraktan, Yağmuru ve rüzgarı yırtarak geçmekteydi, Sokağın ortasından.. Pencereden içeriye bakan gözler de Soğuk bir kış gecesinin Masalsı açlığında Sıcacık bir yuvaya hasret dolu, Aç ve acı gözlerle bakıyorlardı, Uzun sürmedi, Zaman tünelinde hepsi de Yaşlanacaktı, “Her el toprağa düşer çocuğum, Her insanın alnı toprağa değer” diyordu, Yaşlı bir adam.. Ölüm o gece, Açlığı bastıramadı, Çöplerin arasında Henüz bozulmamış şeyler arandı, Bir el diğerini tutarken Diğeri elindekini ağzına götürdü, Sıcacık evden gelen müziğin sesi Rüzgarın bozgunculuğunu biraz olsun Hafifletebildi.. Duvarlar üzerinde Dik omuzlu insanlar belirirken, Yüzlerini örten Gölgelerden yapılmış bir maskeydi, Ve hala saatler çalışırken Zaman kendine özgü bir parıltı seçti, Tünelin ucundaki ışık belirdi ve Tanrı Kendi yolunu Dik bir yokuş olarak seçti, Bir el asasını tutarken, Diğeri aç çocukların karınlarına Sıcacık ekmekler sokmaya çalıştı, İçleri gölgelerle beslenmiş tohumlar Tarlalara ekilirken Gökyüzü kara yüzlü bir bebek gibi İnsanların haline acıyarak baktı, Toprağa ekilen Filizlenirken Kadınlar da yeniden ve Yeniden doğurdular, Yıllar arasında çocuklarla köprüler kurar gibi Boş geçtikleri bir yıl olmadı, Zaman tüneli ışığını söndürürken Bir duygu diğerini bastırdı Kaybeden onlar olurken Biz hala tarlalara ekiliyorduk Hem de hiç farkında olmadan.. |