SESSİZCE
çağırmıştı toprak
yola koyuldular, çapaklı gözlerden uyku akarak tez ol dedi, gün doğacak farkındaydı baba, yaşlıydı sarıpolat boyunduruğu ilk tadışında, hasan doğmamıştı terlemiş bıyıkları şimdi vursana dedi, yineleyerek baba savurdu çubuğu hasan durdurdu havada, değmeden sarıpolat’a kaydı gözü babaya, korka korka sarıpolat bu anladı sanki aldırmadan ay ışığına hızlandı adımları atıldıkça parladı nalları hem sarıpolat’ın hem de çengelboynuz’un ara sıra uçuyordu kuyrukları sağdan sola çayı geçmeden ağardı aladağın etekleri göz kırptı güneş her yükselişte değişti gölgeler sıralandı hasanın usunda benzetmeler neler yok ki bitmez saymakla güllü bile seçildi sürüdeki karakoyun seçildi, çoban ve çomar el salladılar, çağırırcasına kağnının sesi yankılanıyordu dağda tepede döndükçe tekerlekler inler gibi ince ince hoo hoo dedi baba anladı sarıpolat, çengelboynuz’da göz kırptı hasan durdular, çözüldü boyunduruk homurtularla saldırdılar yeşil otlara açtı baba azık torbasını baktı…baktı…baktı… büyüdü gözleri, dürüm yapamadın ekmeği tutamadı önündeki çubuğu saldırdı kurt sürüsü, acımadan boğuk bir ses çıkardı sarıpolat boğazlanırken hasannn dedi baba, babaaa dedi hasan döndüler akşam olmadan… Haziran 2012 Didim |