kumdan kaleler
ıssız saatlerinde
şehrimin korkular kol gezer ben dolaşırım... oruç değil de zor olan şu uykusuzluktur ramazan sabahlarında bezgin, yorgun, solgun batar iğneler kızarım kendi gözlerime gökten kar taneleri düşmüyor üzerime diye sıkıldığım bu yaz bunaltıları geçer mi geçmez mi bilmem sakın benden isteme ki bende olmayanı zaten veremem birden ıslak sokakları ne kadar sevdiğimi anlarım bazen ağlamıyorsa gökler mavi mavi hiç üşenmem ben ağlarım ...da çaresi olmaz kıvrak bir dil kadar karanlık bir örtü var mı şöyle üzerime çekebileceğim ah içimden geçenleri bir bilsen diye diye giderek fiyatı düşen ilanlar gibi daralıyorum bazen, nur yağıyor olsaydı yine bit pazarlarına keşke.. kulaklarım içimden çıkılmaz bir girdap kopmayan fırtınaların hatırına gittikçe duyarsızlaşan davul sesi gibi tok bu diyarlar! darağacı misali sıra sıra gözlerime dokunur direkleri, bu asfalt ve ziftlerin bir sonu mu yok yoksa ben mi çaresizim sus sus içimden sesleri geliyor sanki birisi yürüyor sanki giderek yaklaşıyor birisi ters esen rüzgarlar gibi sokaklarda delicesine bir fırtına iliklerine işlenir bu caddelerin tek bir sesi yok savrulan yaprakların hayret kurak bir yaz günü kadar bereketsiz, bu topraklarda ümit bitmiyor artık. içi boş bir ömür bu kum taneleriyle ovalanıp gittikçe beyazlaşıyor kuru ve inatçı derisi parşömen, bu okların yayı çekmekle bitmiyor azizim hiç bitmiyor nedir bu inat anlayamadım! çektikçe geriliyor azizim gerildikçe geriliyor... 14.08.2012 |