EHL-İ BEYT NUH’UN GEMİSİDİRŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mehdi Aksu
9 Eylül 2012/Yeni Mesaj Gazetesi Ehl-i Beyt Ehl-i Beyt; Allah’ın kelimesi, hücceti, nuru, hicabı ve ayetidir. Ehl-i Beyt; Allah’ın göklerdeki ve yerdeki velileridir. Ehl-i Beyt; doğruluk, adalet, ismet, imamet, velayet ve hidayettir. Ehl-i Beyt; yolcuların delili, hidayet arayanların minaresi ve Allah’a doğru gidenlerin yoludur. Ehl-i Beyt; filozofların aklında, ariflerin kalbinde parlayan bir güneştir. Ehl-i Beyt; ölümden sonrası için en önemli azıktır ve müminlerin izzetidir. Ehl-i Beyt; günah işleyenlerin şefaati, muhiplerin necatı ve kendilerine uyanların kurtuluşudur. Ehl-i Beyt; İslam’ın başı, imanın olgunluğu ve İlahi kanunların sınırıdır. Ehl-i Beyt; helali haramdan ayıran ve açıklayandır. Ehl-i Beyt; sınırların korunması ve işlerin yürütülmesidir. Ehl-i Beyt; günlerin ve ayların sayılmasıdır. Ehl-i Beyt; susuzluğa karşı tatlı su ve hidayet kılavuzudur. Ehl-i Beyt; varlık üzerine nurlar saçan bir güneştir. Ehl-i Beyt; iman dairesinin başı ve varlık âleminin merkezidir. Ehl-i Beyt; cömertliğin seması ve mahlûkatın şerefidir. Ehl-i Beyt; şeref güneşinin ışığı ve şeref ayının nurudur. Ehl-i Beyt; izzetin, yüceliğin aslı, başlangıcı, manası ve temelidir. Ehl-i Beyt; parlayan fanustur, yol ve üsluptur, akan sudur. Ehl-i Beyt; coşkulu deniz, parlayan ay ve hızlı akan nehirdir. Ehl-i Beyt; açık nişaneleri olan yoldur ve yol gösterendir. Ehl-i Beyt; bereketli buluttur ve sağanak yağan yağmurdur. Ehl-i Beyt; on dörtlük aydır ve faziletli delildir. Ehl-i Beyt; gölge veren semadır ve yücelik sahibi nimettir. Ehl-i Beyt; sonu olmayan bir derya ve vasıflanmayan bir şereftir. Ehl-i Beyt; güzel kokan gül, sevinç dolu ay ve parlayan alamettir. Ehl-i Beyt; ihlâs, salih amel, takva, kazançlı ticaret ve açık yoldur. Ehl-i Beyt; mahir tabip ve şefkatli babadır. Ehl-i Beyt; günahlardan arınan, ayıp ve noksanlıktan uzak olandır. Ehl-i Beyt; her biri asrının tek’idir ve Allah’ın hüccetidir. Ehl-i Beyt; zekâlar ve akılları hayrete düşüren, sözlerinde, zihinleri şaşırtandır. Ehl-i Beyt; büyükleri alçaltan, âlimleri cahil eden ve şairleri susturandır. Ehl-i Beyt; baliğ konuşanları dilsiz, hatipleri kekeme ve fasihleri aciz edendir. Ehl-i Beyt; ilim, hikmet ve irfan kaynağıdır. Ehl-i Beyt; Kureyş’de zirvede, şerefte Haşimiden ve İbrahim’den bir bakiyedir. Ehl-i Beyt; kerim bir kaynaktan gelen yoldur. Ehl-i Beyt; Hz. Peygamberden bir nefis, Allah’dan bir rıza ve bir farzdır. Ehl-i Beyt; şereflilerin şerefi ve bereket ağacının özüdür. Ehl-i Beyt; siyaseti bilen ve melekûta gidendir. Ehl-i Beyt; dünyevi bir beşer ve semavi bir bedendir. Ehl-i Beyt; ilahi emir, kutsi ruh, yüce makam, aşikâr nur ve gizli bir sırdır. Ehl-i Beyt; Allah’dan bir hususiyet ve sadık Peygamber’den bir nas’dır. Ehl-i Beyt; tenzilin madeni ve tevilin manasıdır. Ehl-i Beyt; nübüvvet ağacının kelimesi ve seçkin bir madendir. Ehl-i Beyt; sözün özü ve delaletin noktası, risaletin muhkemi ve celaletin nurudur. Ehl-i Beyt; Allah’ın hikmetinin anahtarı, rahmetinin meşalesi ve nimetinin kaynağıdır. Ehl-i Beyt; Allah’a giden yoldur ve selsebildir. Ehl-i Beyt; sıratı müstakim, güçlü üslup ve hikmetli zikirdir. Ehl-i Beyt; şereflendiren, güçlendiren, öne geçiren, yücelten ve üstün kılandır. Ehl-i Beyt; Peygamberin halifeleri, Allah’ın ayetleri ve eminleridir. Ehl-i Beyt; en yüksek zirve, en sağlam ve uygun yoldur. Ehl-i Beyt; kendilerini tanıyıp, kendilerine uyanları kendilerinden sayanlardır. Ehl-i Beyt; Allah’ın hazinelenmiş sırları ve onun yakın evliyalarıdır. Ehl-i Beyt; Allah’a davet eden, ondan anlatan ve onun emriyle amel edendir. Ehl-i Beyt; bütün güzelliklerin tamamı ve kemalidir. Tüm güzellikler onların yanında denizde bir damla, arazide bir zerre gibidir. Ehl-i Beyt; imanın kapısı ve kabesi, Allah’ın hücceti ve nurudur. Ehl-i Beyt; hidayet sancağı, Allah’ın lütfu ve inayetidir. Ehl-i Beyt; yakinin özü ve hakikati, hakkın yolu ve ismetidir. Ehl-i Beyt; varlığın başlangıcı ve sonudur ve Allah’ın iradesidir. Ehl-i Beyt; Hz. Fatıma’nın ismet güneşinden parlayan Alevi nurlardır. Ehl-i Beyt; Muhammedi azametin semasında ve Ahmedi ağaçta büyümüş olan Nebevi dallardır. Ehl-i Beyt; isimleri taşlara, yapraklara, kuşların ve meleklerin kanatlarına, arşa ve gezegenlere yazılandır. Ehl-i Beyt; masum itret, kerametli zürriyet ve reşit halifelerdir. Ehl-i Beyt; Taha ve Yasin ailesinden hidayet eden Mehdi’lerdir. Bizi velayet nimetiyle tanıştırarak sırat-ı mustakime hidayet eden ve bizi Kendi yoluna hizmet ettiren Yüce Allah’a hamd ü senalar olsun. “Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.” (Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.) “Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti.” (Hâkim, Müstedrek, III, 150.) Şu hâdiseden ibret alalım: Ashabın hafız ve ileri gelen âlimlerinden Zeyd b. Sâbit’e (r.a) binmesi için bir hayvan getirildi. Abdullah b. Abbas (r.a) hemen üzengisini tutup binmesine yardımcı olmaya çalıştı. Zeyd (r.a): “Ey Resûlullah’ın amcaoğlu, lütfen böyle yapma, üzengiyi bırak!” dedi. İbn Abbas (r.a): “Biz âlimlerimize ve büyüklerimize karşı böyle davranmakla emrolunduk” dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit (r.a): “Elini bana verir misin?” dedi ve İbn Abbas elini uzatınca onu öptü ve biz de Hz. Peygamber’in Ehl-i Beytine karşı böyle davranmakla emr olunduk” dedi. (İbn u Abdilberr, Beyâni’1-tlm, I, 127; Kandehlevî, Hayâtu’s-Sahâbe, II, 440. Son kısmı hâriç bkz: ibnu Hacer, el-lsâbe, No:2888; (Beyrut, 1995); Hâkim, Müstedrek, III, 423.) Müfessir İbn Kesir (r.a.) demiştir ki: “Ehl-i Beyte karşı hayır tavsiyede bulunan, onlara karşı iyiliği, hürmet ve ikramı emreden kimseyi yadırgamayız. Çünkü onlar tertemiz bir zürriyetten gelmektedirler. Onlar, övünme, nesep ve itibar yönünden yeryüzündeki en şerefli hanenin evlâtlarıdır. Özellikle Hz. REsûlullah’ın şerefli sünnetine tâbi olan ve ondan hiç ayrılmayan Ehl-i Beyt, bu hürmet ve hizmete en lâyık kimselerdir. Çünkü Efendimiz (s.a.v) sahih bir hadiste: “Size iki tane hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beytimdir. Kur’an ve Ehl-i Beytim, kıyamette havzın başında bana kavuşana kadar birbirinden ayrılmayacaktır” buyurmuştur. (İbn u Kesir, Tefsir, VII, 201. (Riyad, 1997)) Müfessirlerin imamı Fahruddin er-Râzî (rah.) demiştir ki: “Resû’lüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum” âyet-i kerimesi (Şûrâ/23) Resûlullah’ın (s.a.v) Ehl-i Beytini ve ashabını sevmenin vacip olduğunu göstermektedir. Allah Resûl’ü (s.a.v) sahih hadislerinde: “Fatıma benden bir parçadır; onu üzen beni de üzer” (İbn u Kesir, Tefsir, VII, 201) buyurmuş, Hz. Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i sevdiğini belirtmiştir. Efendimizin sevdiği kimseleri sevmek, bütün ümmete vaciptir. Sonra, her namazın sonunda Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ne salât ve selâm okunması, bütün ümmete emredilmiştir. Bu büyük bir makamdır; onlardan başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ni sevmek vaciptir. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki: “Bütün muttakiler, Muhammed’in âlidir (ehl-i beytidir.)” (Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, III, 89; (No:5624); Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X, 269.) ”Ehl-i Beyt’imden bazıları kendilerinin bana insanların en evlâsı (en sevgilisi) olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki durum öyle değildir. Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no: 318, Deylemî, Müsncd, I, 287 (No:904)) Resûlullah (a.s), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken, onunla birlikte uğurlamaya çıktı. Kendisine tavsiyelerde bulundu. Muaz (r.a) binekte, Rasûlullah (a.s) ise yerde yaya yürüyordu. Uğurlama yerine geldiklerinde Efendimiz(a.s): “Yâ Muaz! Belki bu seneden sonra benimle burada karşılaşıp görüşemeyeceksin!” buyurdu. Resûlullah (a.s)’ın ayrılığından (ve bu işaret yollu vefat haberinden) dolayı Muaz (r.a) ağladı. Sonra Rasûlullah (a.s) geri dönüp, Medine’ye yönelerek: “Benim için insanların en evlâsı (en yakını) her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, muttaki olanlardır.” buyurdu.( Ahmed, Müsned, V, 235; Ali el-Muttakî, Kenz, III, 91.) Allah Resûl’üne olan sadâkati ve sevgisi İran asıllı Selman-ı Fârisî Hz.lerini Ehl-i Beyt’in içine katmıştır. Selman (r.a) İslâm’a girişiyle ve Hendek harbindeki ince siyaseti ile bütün ashabın gönlüne girmişti. Muhacirler: “Selman bizdendir.”diye onu kendileri gibi görmüşlerdi. Ensâr ise: “Hayır, aslında Selman bizdendir.” diye ona sahip çıkmak istemişlerdi. Allah Resûl’ü (s.a.v) bizzat araya girdi ve: “Selman bizdendir; Ehl-i Beytimizdendir” (İbn u Sa’d, Tabakât, IV, 83; Muhammed eş-Şâmî; Sübülü’1-Hüdâ, IV, 365.) buyurarak, onu has dairenin içine aldı; kıyamete kadar hayırla anılacak grubun içine kattı. İman, sevgi ve takva yolunda hizmet ile herkes bu şereften bir derece pay sahibi olabilir. Bu kapı herkese açıktır. “Allah’ın dostları ancak muttakilerdir.” (Enfal/34) âyeti nazil olunca, Hz.Resûlullah (s.a.v): “Benim dostlarım ancak muttakilerdir.” (Hâkim, Müsterdek, II, 328; İbn u Kesir, Tefsir, IV, 51) buyurarak, işin esâsının iman ve takva olduğunu belirtti. Bir kimse, hem Allah Resûl’ünün temiz nesebine, hem de edebine vâris ve sahip olursa, o nur üstünü nur olur. Böyle olduğu için, geçmişte ve günümüzde, takva imamlığını en liyakatli şekilde temsil eden onlar olmuşlardır. Yani, irşad kutubluğu, Ehl-i Beytin şerefli mensubu ariflere nasip olmuştur. Bu, Allah Resûlü’nün (s.a.v) kıyamete kadar devam eden nübüvvetinin bir tezahürüdür. Velâyet, nübüvvet mucizesinin bir devamıdır ve bu nur en parlak şekilde o nübüvvetin sahibi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz’in evlâtlarında zuhûr etmiştir ve hâlen de etmektedir. Allahım! Bizi Ehl-i Beyt sevgisiyle yaşat ve o sevgi içinde hasret. Bizi takva ile şereflendir; rızâ ve cemâlinle sevindir. Âmîn, bi hürmeti Seyyidi ‘1-Mürselîn. Velhamdü lillahi Rabbilâlemin. Allah Teâlâ, müminlere Resûlü’nün sevilmesini farz kıldığı gibi onun parçası olan ve kendisine inanan yakınlarının da sevilmesini, bu şekilde Peygamber’in (s.a.v) sevindirilmesini istiyor. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Resûl’üm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum.” (Şûrâ/23) İbn Abbas (r.a) naklediyor: Bu ayet-i kerime indiği zaman, bazıları, “Yâ Resûlallah! Sevmemiz vacip olan bu yakınlarınız kimlerdir?” diye sordular; Efendimiz (s.a.v), “Ali, Fâtıma ve onların çocukları Hasan ile Hüseyin” buyurdu. (Tabarânî, el-Kebîr, No: 2641; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IX, 168) Efendimiz (s.a.v), başka bir hadislerinde, onları dost edenleri kendisinin de dost edeceğini, onlara düşmanlık edenlere kendisinin de düşman olacağını beyan buyurmuştur. (Hâkim, Müstedrek, III, 149; Tabarâni, el-Kebîr, No:2619, 2620) Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Ehl-i Beyt’in sevgisinin, kendisini sevmekten ileri geldiğini şöyle belirtmiştir: “Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdalandırdığı için Allah’ı seviniz. Beni Allah’ı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için seviniz.” (Tirmizî, Menâkıb, 32; Hâkim, Müstedrek, III, 150.) Efendimiz’in zevcesi Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’le yemek yedi. Yemekten sonra, onları üzerindeki elbise ile sardı ve: “Allahım! Bunlara düşman olana sen de düşman ol; bunları seveni sen de sev!” diye duâ etti. (Ebû Ya’lâ, Müsned, No:6951; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IX, 166-167.) Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’in amcası Abbas (r.a) bir gün üzüntülü bir şekilde, Efendimiz’in huzuruna geldi ve: “Yâ Resûlallah! Kureyş bizden ne istiyor; birbirleriyle karşılaşınca güler yüz gösteriyorlar, bizimle karşılaşınca yüzleri değişiyor!” diye şikâyet etti. Allah Resûl’ü (s.a.v) bu hâle çok gazaplandı; yüzü kıpkırmızı oldu. Sonra: “Allah’a yemin ederim ki, bir kalp sizleri Allah ve Resûl’ü için sevmedikçe o kalbe iman girmiş olmaz” buyurdu ve şöyle devam etti: “Ey insanlar! Kim amcama eziyet ederse, bana eziyet etmiş olur. Hiç şüphesiz bir kimsenin amcası babası gibidir.” (Tirmizî, Menâkıb, 28; Ahmed Müsned, I, 207.) Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Hz. Ali’ye hitaben: “Yâ Ali, seni ancak mümin olanlar sever; sana ancak münafıklar buğzeder.” buyurmuştur.( Müslim, iman, 131; Tirmizî, Menâkıb, 20; Nesâî, iman, 19.) Allah Resûl’ü (s.a.v), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a) için, “Bunlar benim evlâdımdır; evlâdımın çocuklarıdır. Allahım! Ben onları seviyorum, sen de sev. Allahım, onları sevenleri de sev!” diye duâ etmiştir. (Tirmizî,Menâkıb, 50; Beğavî, Mesâbihu’s-Sünne, IV, 194. (No: 4829)) Büyük arif Muhyiddin b. Arabî hazretleri (k.s) demiştir ki: “Allah Resûlü (s.a.v), Allah Teâlâ’nın emriyle bizden yakınlarına muhabbet etmemizi istemiştir. (Şûrâ/23) Bundan sonra bir mümin Hz. Peygamberin (s.a.v) bu talebim kabul etmezse, yarın kıyamet gününde ona hangi yüzle bakacak ve onun şefaatini nasıl umacaktır?” Bir sadık âşık demiştir ki: “Sevgilinin yaptığı her şey sevgilidir. Eğer senin Allah ve Resûl’ü için muhabbetin sahih ise, Hz Peygamber’in (s.a.v) Ehl-i Beyt’ini de seversin. Herkesin imanı onların muhabbeti ile ölçülür.” (İbn u Arabî, el-Futûhâtu’1-Mekkiyye, I, 29. Bölüm. (Özetle alındı))
İslam Tarihi nerde, kimdedir arada bul
Bulduğun gerçek olsun, üstüne örtme çul Örtsen de saklanamaz, çünkü Allah biliyor Her yanım İmam Ali, Yezid etmez para pul. Bir baba için candır; eş, çocuk ile torun Hele Peygamber için, ötmez ayrılık borun Fâtımâ-Ali kandır, kanı Peygamber kanı Allah’a isyan eden, Yezit en büyük sorun. Allaha karşı gelen, belli iken tarihte Allah için ölenler, belli iken tarihte İnkâr eden sahabe, sonradan kâfir olur İman edenler gibi, örnekler var tarihte. Önemli olan sondur, sonu iyi olmalı Son anda dahi olsa, yürek iman dolmalı Bu yüzden kâfir oldu, yoldan çıkan Yezidler Ehl-i Beyt Nuh Gemisi; tıklım tıklım dolmalı. |
Bulduğun gerçek olsun, üstüne örtme çul
Örtsen de saklanamaz, çünkü Allah biliyor
Her yanım İmam Ali, Yezid etmez para pul.
Bir baba için candır; eş, çocuk ile torun
Hele Peygamber için, ötmez ayrılık borun
Fâtımâ-Ali kandır, kanı Peygamber kanı
Allah’a isyan eden, Yezit en büyük sorun.
Allaha karşı gelen, belli iken tarihte
Allah için ölenler, belli iken tarihte
İnkâr eden sahabe, sonradan kâfir olur
İman edenler gibi, örnekler var tarihte.
Önemli olan sondur, sonu iyi olmalı
Son anda dahi olsa, yürek iman dolmalı
Bu yüzden kâfir oldu, yoldan çıkan Yezidler
Ehl-i Beyt Nuh Gemisi; tıklım tıklım dolmalı
Ehvallay ustam....
Gurban olam Ehl-i beyt yoluna
Kalemi yüreği selamlıyorum
Saygılar selamlar