(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
KADINLAR! şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KADINLAR! şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Dünyada kadın sorunu ve çözümü için farklı düşünce sistemlerinden yola çıkarak yapılan kısa bir değerlendirme
“İnsanlığın şimdiye kadar olan bütün tarihi sınıf mücadelelerinin tarihidir” Karl Marx
Marksist gözle bakarsak bütün baskıların ana kaynağı toplumun sınıflara ayrılmasıdır. Feminist gözle bakarsak kadının ezilmesi, erkeğin doğasının bir ürünüdür. Bu biyolojik bir olgudur toplumsal değildir. Bu şekilde yaklaşırsak insan soyunun bilimsel ve diyalektik olmayan tamamen statik olarak kavranışıdır. İnsanla ilişkili olan bu tarih dışı bakış açısından zorunlu olarak iyimser olmayan sonuçlar çıkar. Bu böyle olursa erkeklerin doğal yapısında kadınları ezmelerine yol açan bir şey olduğunu kabul edersek -doğasında yada bununla ilişkin doğrulayan bir gen varsa-öyleyse buna çözüm üretmek zordur. Mantıklı düşünürsek bu düşünceden böyle bir çözüm üretilmek zorundadır, erkekler kadınları varoluşlarından bu yana hep ezmişlerdir ve bu nedenlere dayanarak ezilmeye devam edileceklerdir sonucunu çıkarmalıyız. Marksist dünya görüşüne göre durumun böyle olmadığı teslim edilir. Burjuva ailenin de tıpkı sınıflı toplum özel mülkiyet ve devlet gibi her zaman var olmadığını kadınların ezilmesinin toplumun sınıflara bölünmesi kadar eski olduğunu gösterir.
'Bundan dolayı, bunun ortadan kalkması, sınıfların ortadan kalkmasına, yani devrime bağlıdır.'
Bu kadınların ezilmesinin devrimle iktidarı ele geçirdiği zaman otomatik bir şekilde ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Kadın ile erkek arasında asıl savunulan insani ilişkilerin kurulması için gerekli olan toplumsal koşullar yaratıldığı zaman sınıfsal baskının –barbarlığın- psikolojik mirasının üstesinden de sonuç olarak gelinecektir. Ama devrim kapitalizmi yıkıp, sınıfsız toplum için gereken koşulları hazırlamadıkça kadınların gerçek kurtuluşunun mümkün olacağı düşünülemez.
Devrim için işçi sınıfını ve onun bütün örgütlerini dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farklılıklarını önemle birleştirmek zorunludur. İşçi sınıfı her çeşit baskı ve sömürüye karşı mücadele verme görevini üstlenirken, toplumun ezilen katmanlarının tümünün başını çekerek diğer taraftan onu bölmeye çalışan her türlü girişimleri- nerden gelirse gelsin toplumun dönüşümü için kararlı bir şekilde püskürtmelidir. Bu birbirine tam zıt olan iki farklı dünya görüşüyle doğru olanı kavrayacak kadar aydın olmalıyız. Mademki kadın sorunu sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla başlamıstır. O halde ataerkil toplumsal bir dünya erkek egemenliğinin baskısının ve ayrıca kadının bilinçsizce kendisine sunulan kadınlık rolü anlayışının çağdaşlıkla ilgisi olmadığının bir gerçek olduğunu görebilmeliyiz. Ama toplumun değişim sürecinde aydın olanlara hatta ve hatta ben insanım diyenler bu eşitsizliği yürekte yaşayarak görerek buna çözüm üretme mücadelesi vermesi gerektiğine inanmak ve örgütlemek zorundayız.
Bu insan olmamızın gerektirdiği bir sorumluluktur.
Kadın, hem erkek egemenliğinin baskısı, hem de bir bütün olarak toplumsal baskılar altında ezilmektedir.
“Erkek egemen ideolojiye karşi kadın özgürlük ideolojisiyle,feminizmi ve kaynaklandiği kapitalizmi aşarak örgütlenip mücadele edilmelidir.Erkek egemen iktidarcı zihniyete karşı, kadının özgürlükçü doğasal zihniyetini yetkin kılıp öncelikle ideolojik alanda kazanmayı iyi bilmek,tam sağlamak gerekir.Unutmamak gerekir ki,geleneksel kadınsı teslimiyet fiziki değil toplumsaldır. Içerilmis kölelikten gelir. O halde öncelikle ideolojik alanda teslimiyet düşünce ve duygularını yenmek gerekir“.
İnsanlığın başlangıcından bu yana kadın çeşitli baskılara maruz kalarak dinsel, kültürel, siyasal, ekonomik ve sosyal olarak her alanda bu böyle bariz olarak görülmektedir. Bu mücadelede atılan sloganlar sadece bir slogan olarak kalmaktan öteye geçmiyor. Kadının meta olarak algılanması ve bunun bilinçli bir şekilde kadına benimsetilmesi, kadının bilinçsizliğinden bunu kabullenmesi- yada kader olarak algılanmasının bir bütün olarak toplumsal çevre ve eğitim sisteminin yetersiz olmasıyla beraber- kapitalist sistemin dokusuna bağlanmalı.
Bir çok yerde gelişmiş teknolojik çağda meta olarak daha çok pazarlanıyor olan kadın, televizyon özellikle bundan rant elde ediyor.Ama bu kader olmadığı gibi, aydın kesimlerin yeterince bunu işleyememesi veya etkin olamaması, kadının birazda bunları görerek bir hakları olduğu kanaatini geliştirdi.Ve bu haklarını almak için mücadelesini çeşitli düşünceleri eyleme dönüştürerek seslerini duyurmaya çalıştılar, sonuç olarak temel sonuç üretmeyen bu mücadele biçimleri, bunu derinden hisseden anlayan bir çok kadın tarafından da açıkça vurgulanıyor.
Bu şiir yine bu sorunu gündemizmize koyarak kendisini dayatı bu yazıyı buraya koymakla belki bize bu sorunu irdeleme fırsatı verir diye düşündüm saygılarımla
sairyurek tarafından 11/12/2007 4:57:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
şiirini giydirip süslemiyorsun jiyan, çırıl çıplak ortaya koyuveriyorsun öyle. Ülkemizin çır çıplak gerçekliği gibi. onun giydirilmesi gerekir. Tebrikler.........
“İnsanlığın şimdiye kadar olan bütün tarihi sınıf mücadelelerinin tarihidir” Karl Marx
Marksist gözle bakarsak bütün baskıların ana kaynağı toplumun sınıflara ayrılmasıdır. Feminist gözle bakarsak kadının ezilmesi, erkeğin doğasının bir ürünüdür.
Bu biyolojik bir olgudur toplumsal değildir. Bu şekilde yaklaşırsak insan soyunun bilimsel ve diyalektik olmayan tamamen statik olarak kavranışıdır. İnsanla ilişkili olan bu tarih dışı bakış açısından zorunlu olarak iyimser olmayan sonuçlar çıkar. Bu böyle olursa erkeklerin doğal yapısında kadınları ezmelerine yol açan bir şey olduğunu kabul edersek -doğasında yada bununla ilişkin doğrulayan bir gen varsa-öyleyse buna çözüm üretmek zordur.
Mantıklı düşünürsek bu düşünceden böyle bir çözüm üretilmek zorundadır, erkekler kadınları varoluşlarından bu yana hep ezmişlerdir ve bu nedenlere dayanarak ezilmeye devam edileceklerdir sonucunu çıkarmalıyız.
Marksist dünya görüşüne göre durumun böyle olmadığı teslim edilir. Burjuva ailenin de tıpkı sınıflı toplum özel mülkiyet ve devlet gibi her zaman var olmadığını kadınların ezilmesinin toplumun sınıflara bölünmesi kadar eski olduğunu gösterir.
'Bundan dolayı, bunun ortadan kalkması, sınıfların ortadan kalkmasına, yani devrime bağlıdır.'
Bu kadınların ezilmesinin devrimle iktidarı ele geçirdiği zaman otomatik bir şekilde ortadan kalkacağı anlamına gelmez.
Kadın ile erkek arasında asıl savunulan insani ilişkilerin kurulması için gerekli olan toplumsal koşullar yaratıldığı zaman sınıfsal baskının –barbarlığın- psikolojik mirasının üstesinden de sonuç olarak gelinecektir. Ama devrim kapitalizmi yıkıp, sınıfsız toplum için gereken koşulları hazırlamadıkça kadınların gerçek kurtuluşunun mümkün olacağı düşünülemez.
Devrim için işçi sınıfını ve onun bütün örgütlerini dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farklılıklarını önemle birleştirmek zorunludur. İşçi sınıfı her çeşit baskı ve sömürüye karşı mücadele verme görevini üstlenirken, toplumun ezilen katmanlarının tümünün başını çekerek diğer taraftan onu bölmeye çalışan her türlü girişimleri- nerden gelirse gelsin toplumun dönüşümü için kararlı bir şekilde püskürtmelidir.
Bu birbirine tam zıt olan iki farklı dünya görüşüyle doğru olanı kavrayacak kadar aydın olmalıyız.
Mademki kadın sorunu sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla başlamıstır.
O halde ataerkil toplumsal bir dünya erkek egemenliğinin baskısının ve ayrıca kadının bilinçsizce kendisine sunulan kadınlık rolü anlayışının çağdaşlıkla ilgisi olmadığının bir gerçek olduğunu görebilmeliyiz. Ama toplumun değişim sürecinde aydın olanlara hatta ve hatta ben insanım diyenler bu eşitsizliği yürekte yaşayarak görerek buna çözüm üretme mücadelesi vermesi gerektiğine inanmak ve örgütlemek zorundayız.
Bu insan olmamızın gerektirdiği bir sorumluluktur.
Kadın, hem erkek egemenliğinin baskısı, hem de bir bütün olarak toplumsal baskılar altında ezilmektedir.
“Erkek egemen ideolojiye karşi kadın özgürlük ideolojisiyle,feminizmi ve kaynaklandiği kapitalizmi aşarak örgütlenip mücadele edilmelidir.Erkek egemen iktidarcı zihniyete karşı, kadının özgürlükçü doğasal zihniyetini yetkin kılıp öncelikle ideolojik alanda kazanmayı iyi bilmek,tam sağlamak gerekir.Unutmamak gerekir ki,geleneksel kadınsı teslimiyet fiziki değil toplumsaldır. Içerilmis kölelikten gelir. O halde öncelikle ideolojik alanda teslimiyet düşünce ve duygularını yenmek gerekir“.
İnsanlığın başlangıcından bu yana kadın çeşitli baskılara maruz kalarak dinsel, kültürel, siyasal, ekonomik ve sosyal olarak her alanda bu böyle bariz olarak görülmektedir.
Bu mücadelede atılan sloganlar sadece bir slogan olarak kalmaktan öteye geçmiyor. Kadının meta olarak algılanması ve bunun bilinçli bir şekilde kadına benimsetilmesi, kadının bilinçsizliğinden bunu kabullenmesi- yada kader olarak algılanmasının bir bütün olarak toplumsal çevre ve eğitim sisteminin yetersiz olmasıyla beraber- kapitalist sistemin dokusuna bağlanmalı.
Bir çok yerde gelişmiş teknolojik çağda meta olarak daha çok pazarlanıyor olan kadın, televizyon özellikle bundan rant elde ediyor.Ama bu kader olmadığı gibi, aydın kesimlerin yeterince bunu işleyememesi veya etkin olamaması, kadının birazda bunları görerek bir hakları olduğu kanaatini geliştirdi.Ve bu haklarını almak için mücadelesini çeşitli düşünceleri eyleme dönüştürerek seslerini duyurmaya çalıştılar, sonuç olarak temel sonuç üretmeyen bu mücadele biçimleri, bunu derinden hisseden anlayan bir çok kadın tarafından da açıkça vurgulanıyor.
Bu şiir yine bu sorunu gündemizmize koyarak kendisini dayatı
bu yazıyı buraya koymakla belki bize bu sorunu irdeleme fırsatı verir diye düşündüm
saygılarımla
sairyurek tarafından 11/12/2007 4:57:49 PM zamanında düzenlenmiştir.