ölürsem seni bana çok görürler şimdi"bana Butîmar kuşunun hikâyesini anlatırdın hep...hani deniz suyu ile beslenen kuşu...eğer denizden su içerse; denizin kuruyacağına inandığı için su içmeyen ve susuzluktan ölen kuşun"...ben hep kuşların kanatlarında gezdirdim özgürlüğümü...ama kendim ne uçmayı öğrenebildim...ne de kanat çırpmayı...sen bunu hiç bilmedin sevgili...boşver sen beni yine öyle bil...öyle hür ve özgür... ... vakit geldi götürecekler birazdan seneler sonra gökyüzüne masum bir dilek bağlayıp tahrip olmamış, günahsız bir bulut bulmak öyle zor ki adıma güneş çarpabilir dışarda içerde köşe-kapmaca oynadığım duvarın bundan sonra bana ne kolunu uzatmasını bekleyeceğim ne de başıma değen tavanın iki adımlık hücreyle bir olup boyumu ölçmesini üzülmüyorum aslında zatıâlim kapalıda neyse tabutun içinde de atar nasıl olsa aynı voltayı aynı çapraz buluşma ve hiç uzamayan adımlarla küçülüverir çabucak kalıbı belki birkaç paslı çivinin üstüme yamuk çakılışını görmezden gelirim bu sefer toprak ipotekliymiş ya da değil kaç kemik düşermiş metre kare başıma bilmiyorum ne fark eder Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’na da gerek yok vasiyetimdir türkülerle uğurlayın beni kırk’ım çıkana kadar ne yapın edin güllerle örtün üstümü ne biri ağıt yaksın mezarımın başında ne de döksün bir damla gözyaşı korkmayın yalnız olmayacağım orda karşılaşacağız elbet eş ve dostla gidiyorum sevgili ne güneşim var şimdi ne de su içebileceğim bir avuç denizim saatler ölümü potansiyel suçlu beni geçerken ellerini uzatıyorsun bana elin elimde artık gözlerimi yumabilirim ... üzgünüm sevgili...giderken "hoşçakal" bile diyemeyeceğim sana...oysa nasıl isterdim saçının bir teline dokunup...bir elveda öpücüğünü kondurmayı yanağına...gel gör ki ruhum da yüreğimi iki duvar arasında hapsetmiş durumda...bilmeni isterim ki dilimin içinde yuvarlayıp durduğum bu şiiri sana yeterince lâyık görmüyorum...o yüzden bu şiiri eylemini gerçekleştirmeden kalbime diri diri gömüyorum...bir gün beni anlayacak ve hak vereceksin...onun yerine sana Nikola Vaptsarov’un karısına kendi kanıyla yazdığı ’veda’ adlı şiirini son görüş günümüzde okumayı düşünüyorum... bu atış poligonunda ne seyirciye yer var, ne de sevdiklerine...zaten böylesi de daha iyi...kim ister ki idam mangası önünde sevdiklerine göz kırpıp el sallamayı...ama üzülme sen...beni aklında hep yüreği sağlam, başı dik hatırla...unutma ki adımlarım yerden kesilince özgürlüğüme kavuşacağım...ayakları zincirliyken daha iyi anlıyor insan...tutsaklık bütün hücrelerini farkına varmadan ele geçiriyor hemen... neyse ki güneşli bugün hava...anlayacağın Azrail kıyak yapmış...üç beş çapulcu yağmurun eline bırakmamış beni...üç fatiha, bir âyetel kürsî’den sonra nihayet bütün iyi dileklerim kabul oldu...ölmek için elverişli ortam yani...manganın keyfi de tam çakır...yüzlerindeki bu alaycı gülümseme hiç eksilmedi ki... giderken bütün gülleri yanaklarından toplayıp öyle gideceğim...gökyüzünde sana ve çocuklara da yer ayırtacağım merak etme...her gün bir yıldıza söz kesip, niyetlenirken içinden aşağı kaydıracağım...hiç değilse burda esir düşmeyeceğiz...hiç değilse kimse namlusunu dayatmayacak yüzümüze... benim dağ yüreklim...kardelenim...gidince kapıyı kilitlemeyesin sakın üstüme...olur da saçların yollara uzar özlersin beni...iki elim kanlı da olsa koşa koşa gelirim yanına...belki duymayacaksın hiç sesimi...belki geldiğimin farkına bile varmayacaksın...ama bizde bu sevgi varken engel tanır mı hiç yüreğimiz... vakit geldi...gidiyorum sevgili...elini elime, yüreğini yüreğime yerleştirip öyle gidiyorum...aklının bir köşesine tutunacak olursam eğer Botev’in şarkısını dinle geçer hemen..."kim ki özgürlük mücadelesinde düşerse o ölmez"... ben ölmedim sevgili ölmedim "öperim öperim gözlerinden" ... Meral Gül |
😔
Gule
Tì amò così.