Gece Görüşmesi
Ve o sasirtici yüz
Konustu benimle pencerenin öbür yanindan ve dedi ki: «Hak, açip gözünü gorenindir Ben ürkütücuyüm yitme yitme duygusu gibi Ama gene de tanrim, Nasil korkulur benden? Sisli çatilari üstünde gökyüzünün Hfif ve basibos dolasan Bir uçurtmadan baska Hiç bir sey olmayan benden? Askimi, istegimi, nefret ve acilarimi Gece ayriliginda mezarlarin Kemirmistir adi ölüm olan bir fare...’ Ve o sasirtici yüz Ince, uzun ve çok zayif Akan çizgileri esen rüzgarla Her an silinen ya da degisen Ve yumusak ve uzun saçlari Kapilarak gecenin görünmez dalgalarina Serilen karanligin ovalarina Deniz dibi bitkileri gibi Akti pencerenin öbür yaninda Ve bagirdi: “Inanin ne olur bana! Diri degilim ben! “ Saydam çizgilerin ardinda hala Görüyordum karanligin koyulasmasini ve gümüs çam kozalaklarini Ama o Salmiyordu her seyin üstünde ve sonsuz yüregi Ulasiyordu doruklara Sanki yesil duygusuydu agaçlarin Ve sonsuza dek sürüyordu gözleri “Haklisiniz Hiç aynaya bakmadim ben Ölümümden sonra Öylesine ölüyüm ki artik hiç bir sey Kanitlayamaz Benim ölümümü Ah! Duydun mu kuytu köselerinde bahçenin Geceye siginip ayisigina kosan Agustos böceginin sesini? Belki de tüm yildizlar Yitik bir gökyüzüne göçüp gitmisler Ve kent, nasil issizdi kent Bütün bir yol boyu Kimseyle karsilasmadim Rengi uçuk heykeller Tütün ve toz kokan Bir kaç çöpçü Ve yorgun, uykulu bekçilerden baska kimseyle Yazik Ölmüsüm ben Ve sanki ayni bosuna gecenin devamidir Gece...” Sustu Ve aglama duygusu ve aci ve kederle doldurdu Gözlerinin uçsuz bucaksiz alanini “Hiç düsündünüz mü Yasamin kederli maskesinin golgesi altinda Yüzlerini gizleyen Sizler Bu üzücü gerçegi? Bugün yasayanlarin Bir baska dirinin posasindan baska, bir sey olmadigini? Sanki ilk gülüsünde Yaslanip gitmistir bir çocuk Ve nasil güvenebilir simdi bu yürek -Bu asil sözleri degistirilmis, -Bu bozulmus mezar yaziti -Bu tasa kesmis sayginligina Kendisinin? Belki de var olma aliskanligi Ve yatistiricilar Çoktan tüketmistir insanin Saf ve yalin iskeletini Belkide issiz bir adaya Alip götürmüslerdir Ruhlarimizi Belki de düste görmüsümdür ben agustos böceginin sesini Belki de rüzgarli süvarilerdir Bu tahtadan mizraklara yaslanmis Bekleyip duran sabirli yayalar Ve o yüce düsünceli bilgeler olmali Bu zayif, beli bükülmüs afyon düskünleri Dogru olmali dogru olmali kimse Beklemiyor artik bir baslangici Ve yüregi askla dolu genç kizlar Uzun igneleriyle nakislarinin Delmisler çabuk kanan gozlerini Simdi duyulan sabah uykularinin derinliklerinde Yankimasidir Karga seslerinin Ve kendilerine geliyor aynalar Tek tek ve yapayalniz biçimler Teslim oluyorlar simdi Uyanisin dalgin saatlerine Ve gizli saldirisina karanlik karabasanlarin Yazik Tüm anilarimla biriikte ben Kanli masallar söyleyen, kan’dan Hiç böylesine küçülmüç yasamayan gururdan Firsatimin sonunda bekliyorum Ve kulak veriyorum: Hiç ses yok Ve çok derinden bakiyorum: Kipirdamiyor bir yaprak bile Ve temizligin Ta kendisi olan adim Tozuna bile dokunamiyor simdi Mezarlarin...” Titredi Ve birden döküldü iki yana Ve uzun iç çekisler gibi uzandi bana Yariklardan çikarak Yalvaran elleri “Çok soguk Çizgileriim kesiyor rüzgar Düsünüyorum bir tek insan var mi simdi Yikilmis yüzüyle Tanismaktan Korkmayan? Zamani degil mi artik Açilsin bu pencere, açik açik açik Yagsin gökyüzü oradan Kendi kimliginin ölüm namazini Kilsin insan inleyerek? ” Belki de bir kus sesiydi o yankilanan Ya da rüzgar, agaç dallari arasindan Ya da ben bir üzüntü ve utanç dalgasi gibi Çikmazlarindan yüregimin Yükselen ben Gördüm birden o iki el iki aci sitem Benim ellerime dogru uzanan Yalanci tan isiginin aydinliginda Yokoldu. Ve bagirdi bir ses Soguk ufuklardan: “Hosça kal! ” |