Mağlupların Destanı
Ay yüzlü bebeklerden sızıveren bu kan ne?
Niye gül üretmezler, silah yaparlar anne? Yakıyor yüreğimi zâlim Nemrut ateşi Karanlıklar kralı, gölgeliyor güneşi Sevinçler uç verirdi içimizde her Nisan Dünyayı neden böyle cehennem eder insan? Hani sevgi ve barış, hani hürriyet vardı Hani eşkiya yanke, hümanistti, uygardı? Kızgın kum fırtınası: Ebrehe ve Ebâbîl Moğol’a, Hülâgu’ya rahmet okutan sefil Mahzun belde Ümmül Kasr; elemli, yıkık Basra Ey A’zam, ey Cüneydî, lânet olsun bu asra! Dâru’s selâm esrarı yansılanır sahrada Bağdat bir şehir değil, Şark’ın kalbi orada Cân ne ki, cânân ne ki, cihândan geçer âşık Doğar mutlak yeniden Muhammedî bir ışık Geylânî dergâhında özümsenen âlî-nûr Özlenen emin diyâr, elbet bir gün bulunur Dicle’nin acıları, Sümeyye lâlesidir Ağıt değil bu şiir, zâfer meşâlesidir! Istıraplı hasret var, ruhu ezen kederde Zorbaları ürküten, o sultan-devlet nerde? Ölüm başlangıçtır der, erdemliler, erenler Bu hikmetten habersiz, evrene yön verenler! Kutlu gök ekin gibi, dirilecek bedenim Tetiği sen çeksen de, bil ki kazanan benim! Uyan İbrâhimoğlu, kimyanı iyi tanı Direniş türküsü bu, mağlupların destanı! |