hükümsüzdür
denizkabukları
üflüyor kulağıma dalgalarını bu akşam sanki sahildeyim ılık bir meltem ve kuru bir yaprak yosun kokusu tuzlu buhranlar ilk şiirimi doğduğum gün yazmıştım ama şimdi hatırlamıyorum ve bir söz vermiştim o gün muhakkak sınırlar çizdim kendime elimde kuru bir dal üçgenler, dörtgenler, beşgenler yıldızların aksine. ufuk çizgisinin silindiği bir köşedeydim karanlıktı dünyam ve yıldızların köşelerinden makasla aldım taktım saçlarıma şimdi, ışıl ışıl otururken sahillerde bir başıma hep bir deniz kızı yanaşır ihtiyar balıkçıysa aldırmaz, aklı kanatlı orkinoslardadır yamalı göklerde büyük pamuk tarlaları ne garip, kabaran patlayan bir ağacın gölgesinde o gün bulduğum huzuru keşke hiç bırakmasaydım tatlı rüyalara yelken diktiğim bir terzihane dükkanında zaman dursaydı keşke, o küçük çırak ayağında çarıklarıyla çorak topraklardan çıkageldim ümitlerin yeşerdiği sonra sağanaklarda aradım çareyi çürüdü köklerim sanki ilk defa bakıyorum renklere gözlerim yalan söylüyor olmalı bu mavi, bu kırmızı, bu yeşil hadi canım sende, neşeli hülyalara acaba kim inanır? ve ben diyorum ve sonra inanıyorum saniyelerin yüzyıllara kavuştuğu şu ıssız köşede çömelmişim, oturuyorum geçerken uğrayın emi, misafir canlısı değilim oysa bir bardak sessizlik ikram edebilirim katlanabilene... zihin denen uçsuz bucaksız tuvalimde kullandığım renkleri anlatamam kimselere... sırrım budur, söylüyorum işte inanma bana ama yine de uğra bir kez bakıp gözlerinin içine kafamı eğeceğim istediğin kadar kalabilirsin mekanın sahibi ben miyim sanki karışayım? içim dipsiz bir karanlıktır ışıkları körelten... bir taş at yine de ve daya kulaklarını kuşların hiç korkmadığı bir korkuluk olsam ateş sarısı buğday tarlalarında kargalarım ve ben bir de sen. 25.05.2012 |