harmanlanışdiyorsun ki çıkar dilindeki iğneyi artık, sevmelerine bile batıyor her akşam tepsi dolusu dağların ağırlığına dayanamıyorum sunduğun kayboluyorum tarih öncesi ormanlarında şehzadeler yağlı oklar deniyorlar bağrımda bu nasıl kuzey rüzğarları korlarıma üfleyen böyle biraz vicdana gel insaf eyle ben de biliyorum sanma toprağımı suyumu elimde mi sevdalım artan çamurdan kalanlar böyle yaratılıyor suskunluğun kaşgarlının kalfalığı insuyu’nun dibi ummanlar dalgaya geliyor flu bakışlarında umutlarım tükeniyor yollarım kesiliyor gemilerim yanıyor inebahtı’da ah...bir sökebilsem midas’ın kuyusuna ne söylediğini mealsiz dualara sığınıyorum bakır çürüğü akşamlarımda granit ustaları dizmiş omurgalarını birer birer babil’in firari taşçılarının elinde bu nasıl hüner neye yarar ki ellerimdeki hamurdan çekiç yüreğim kanaviçe sabrım tığ ucu örtmüyor üstünü bir türlü ördüğüm gökyüzünün ebruli şekiller hangi ehil saraçlar dikiyor dillerini bilinmez eşkıya baskını yiyor alacakaranlık ötesinde yaşadığın köyler kaç mavzer atımı ötelerdesin kim bilir devasa patlamalar yatıyor sessizliğinde bir çıt’ına talanına uğrayacak kuzgunların her evinin önünde musalla taşı olan şehirler bari haber ver son mekânımız firdevs mi nar mı yek başınasın çorak düzlüklerinde topal karıncalara bel bağlama daha sıtkı’nan edilmeyen yakarışlara rahmet yağar mı günahlar biriktirdin devr-i devran ahularından batmanlarca kehanet’ine yattığın onsekizbin alem’e sığar mı kasım |