ISSIZ DÜLGER
Beni soracak olursan iyiyim,
herşey yolunda.. Farklı şeyler var hayatımda. Bilirsin farklı işler, farklı müşteriler, farklı mekanlar. İmal edip teslim ettiğim dolaplar. Sonra tasarlanan ve öylece yüz üstü kalanlar. İşlerden bahsetmişken malzeme almaya kendim gelir oldum sık sık. Yapı marketin satış elemanlarıyla hani kanka mı kanki mi bir şey diyorlar ya, işte ondan olduk biz. Bi görsen, nasıl gülüyoruz, nasıl eğleniyoruz. Sonra orada kasiyer kızlar var. Sık sık gördüğümden dikkatimi çekmiş hepsi de sana benziyor. Birisi daha çok benziyor. Masum, berrak. Yeşil bir yaprakta çiğ tanesi gibi. Saçları seninki gibi. Gözlerinin içi bir özge cennet. Seninki gibi. Neyse, oradan karşılıyorum ben bütün ihtiyaçlarımı. İndirimli oluyor fiyatları. Hem kredi kartına taksitte yapıyorlar, daha ne. Zaten son zamanlarda bütün hesaplar birbirine girdi.. Ödenmesi gereken çekler, senetler, ödünç aldıklarım, elektrik faturaları, telefonlar, park cezaları... Başka faturalar da var tabii, başka şeyler de var. Bizim muhaseci Bekir ağabey bilmez, ama Münker’in cari defterine kaydetmesini umduğum katma değeri hariç ödediğim bir yığın bedel var. Mesela uykusuz geçen gecelerim var. Ama yine de iyiyim ben. Yalan dolan söylemem, beceremem. Uykusuzluktan açılmışken konu, uyku hapları filan gelmesin aklına iyiyim ben. Duyduysan da aman inanma, dedikoducu olmuş elalem. Onlar benim değil ki. Komşuma alıyorum hep. Yaşlılık işte, neylersin. Çıkamıyor da pek. Bi de tuhaf oldu ki son zamanlarda hiç sorma. Dırdırı çekilmez oldu. Çenesi açılmaya görsün; Allllllllah, cak cak cak cak cak... Bildiğin gibi değil. Neyse, benim bi çocukluk arkadaşım vardı Tahtamescit mahallesinden, adı Hüseyin. Çocukken mahallenin kızlarıyla doktorculuk oynaya oynaya doktor oldu dikildi karşıma hergele. Şimdi özel bi hastahanede şifa satıyor. Ben ise, sigara yüzünden öksürünce iç organları sarsıntı geçiren marangoz Kır Ali’ye özenmiştim hep. Yaptığı işler sihirbazlık gibi gelirdi bana. Ali usta demişken... Amaaan neyse, konu dağılmasın. Nerede kalmıştık? Ha tamam. Bizim Hüseyin’e kendi muayenehanesinde bir ara komşumdan bahsetmiştim de, "Amca geç kalmışlık hissiyle yaşıyor" demez mi. "O da ne ki ?" diye sordum. Azıcık geriye kaykıldı, bir ayağı diğerinin üstünde bilgece bir eda ile, "Kaybetmişlik işte" dedi. Hallahım yaaa. Biliyor musun, tıbbiyeliler buna "Fakirlik Sendromu" diyorlarmış. İnsan yaşadıkça neler öğreniyor neler. Sonra bi reçete verdi elime; Seralin, Desipramin, Loroksil ve daha bi sürü şey. Verdiği ilaçlar unutkanlığı da iyi gelirmiş. Öyle dedi. "Alkolle birlikte kullanmasın" dedi. "Manyak mısın" dedim, "zaten kullanmıyor ki" dedim... Bir müddet sustuk öylece, öylece baktık birbirimize. "Tamam, söylerim" diye yavaşça mırıldanıvermişim. Gözlüğünün üstünden baktı bu kez, "Herşey yolunda değil mi?" dedi. "Yaaaaa, bırak. Saçmalama" dedim. Sonra gülümsedim. Fakat gözlüğüm olmayınca, ben de yere baktım mecburen. Bilirsin, kullanmam ben öyle gözlük filan. Neyime lazımmış benim, sapa sağlamım işte. Dipçik gibiyim yani. Anlıyorsun ya, arslan gibiyim yani... Gerçi dünya telaşı az da olsa yıpratmıyor değil. Koşturup duruyorum ordan oraya. Sende de oluyor mu bilmiyorum, insanın sevdiği şeyleri özlemeye bile vakti olmuyor bazen. Nicedir bir mangalda külü eşeleyip közün üstüne bakır bir cezveyi sürmek ve hatırı bol, şekeri az bir kahve içmek aklıma bile gelmiyor, buna zamanım olmuyor. Eee vakit önemli şey. Hani senin eve yakın bir banka var ya, tenha oluyor orası. İşimi çabuk bitiriyorum her defasında. Sıra fişi almaya hacet kalmıyor bazen, tanıyorlar ki beni. Bu yüzden o bankayı tercih ediyorum ben. Güvenlik görevlisi Ramazan’la da ahbap olduk bu sayede. Bi kızı oldu onun da geçen ay nur topu gibi. Sonra yeni ev aldılar, taksitleri filan var şimdi. Dedim ki Ramazan’a elimi omzuna koyup; "Ramazan! Kız evlat bereketlidir, uğurludur, biliyorsun değil mi?" "Evet abi, duymuştum" dedi, "ninem de öyle söyler hep " dedi. Laf aramızda Ramazan’ın böyle şeylere pek itikatı yok gibi. Günahını almayayım da, azcık ateistlik de mi var bilmem. Ama besbelli çok dürüst çocuk, yüzünden de belli zaten. Kayınpederi evin taksitlerine yardım edecekmiş. Kayınvalidesi " Torunuma benim adımı koymadılar" diye gücenmiş. Kadının adı "Şukufe"miymiş neymiş. Dırdır edip duruyormuş kadın. Güya kocasına "Elimizde avucumuzda ne varsa dağıtıyorsun " diyesiymiş, inatlığından. "Valla senin işin zor Ramazan" dedim, " Allah gönlüne göre versin" dedim. Ne diyeyim. Herneyse... Biliyor musun, senin evin oradan geçerken mutfağın penceresinde yine küçük kızını gördüm, tesadüfen. Maşallah, çok sevimli, öyle de hareketli ki. Allah nazarlardan saklasın, kem gözlerden korusun. Aman sıkı tenbih et. Sokağa filan pek çıkmasın. Çıkarsa da kenardan yürüsün. Koşmasın yani, terlemesin. Aklında olsun da üşütüp hasta olursa Allah korusun, pekmez içir azıcık. Bi de elma yağı ile bi güzel ovala vücudunu. E mi? Hatta bak ne diyeceğim, derin bir hocaya nazar muskası yazdırıversene sen. Tedbir tedbirdir. Ha unutmadan, hocaya gideceğin vakit, yanına bi dastar al da, saçlarını örtüver, kızdırma adamı. Gerçi muskaların hazırları da varmış Medine Pazarında. Ama seri üretim olduğundan pek tesirli değilmiş onlar. Zafiran mürekkebi ile yazılanları daha makbulmüş. Önce naylonla, sonra da bezle bi de sıkıca sardınmı, bişeycikler olmaz. Sen bakma elalemin lafına...valla. İliştiriver çatal iğneyle atletine, ne olacak yani. Zaten geçen haftaya göre azıcık boyunu uzamış gördüm. Eee dünyaya gelen büyümekte. Elde avuçta durmuyordur şimdi o. Neyse, neyse. Nerede kalmıştık? ......... ........ Gülme ama, bozulurum ben. Ne yani bir ben miyim unutkanlığı olan. Ha tamam... dur... hatırladım. Sonra sen çıkıvermiştin balkona. Yorgun görmüştüm seni. Belli ki işten dönmüştün. Ama yine de elinde bir bez, neyin izini siliyordun kimbilir... Halbuki sen, yapmazdın böyle. Tamam artık bu kadar yeter. Bugün burada hava bozuk, kısa kessem iyi olacak. Kesif bir rüzgar var, ellerim buz gibi oldu yine. Hem işim gücüm var benim kadın. Ha bu arada bana verdiğin tükenmez kalem vardı ya, tükenmez değilmiş o. Tükendi. Yazmıyor artık. Tükenmeseydi zaten... Zaten tükenmeseydi, plastik bir kalemle bunları buraya yazmayacaktım ki. Tamam tamam, peki. Bak, bitiriyorum işte. Son veriyorum mektuba ve artık her şeye... Sana yazdığım şu son mektubun yaklaşır iken son satırlarına, küçük kızının gözlerinden öper... ey gözlerini gözlerime sığdıramadığım cennet gözlüm! ben senin hasretinle alev alev yanarım bilmez misin. Allah aşkına söyle. Neredesin? |