sormanın dayanılmaz cazibesi
minicik ellerim
minicik burnum kulaklarım kocaman gözlerim vardı ve kocaman sorularım sora sora büyüdüm sonra okudum sonra yine yeni sorular yine okudum ve hiçbir şeyi buldum herşeyi bilenlere bir sorum var sorular olmasaydı olur muydu cevaplar? sorulmamış soruların cevaplarını kim söyledi kim duydu? kitap “oku” diyor akıl “sor” ikisini de dinledim cevapsız sorular çok zor yeni sorularım var sabah simidi kadar taze karıncalar gibi aniden üşüştü bir mihenk taşı gerek bana bir endaze çakallar neden kötüdür örneğin kurtlar neden makbul hepsi tanrı yaratması değil mi? ve balıklar neden gözleri açık uyurlar? gel de cevap bul yılkı atları vurulmalı kafaları gözleri patlamalı gidip koyun olmalı sürüde huzurlu rahat meraksız ne verilirse önüne onu otlamalı besili ve makbul şükredici koyuncuklar sahiplerine asla ve kat’a soru sormamalı sorular zehirdir cevaplar konserve edilip mühürlenmiş eter uyuşup otlayın önünüzdekini sormayın artık yeter görüyor musunuz değiştim işte giderek son sözlerim sorudan uzak cevap demekki yutuldu hap yakında kurur kanda zararlı iltihap ama geçmemiş etkisi tam olarak son bir sorucuk daha ezilip büzülüp kıvrılarak öğreneyim ki huzur yolunda niyazi olmayayım ben de kaç tane yutacaktım günde? (12 ocak ’07) |