hudutsuz hükümlüceplerimde ormanların gümbürtüsü saçlarımda giden gelmez dağları’nın uğultusu mah’a düşmüş gamzelerinin izi hafifim bu gün bu ne güzel bir akşam üstü hangi ölüm yakışır insana yakamıza yapışmışken yakamozlar hangi dalgada geleceği bilinir mi ah sevdiğim bu kadar cömertken ay hiç ölünür mü uzaklığım kadar yakın yanında olduğum kadar uzaksın bu kadar yıldızları nasıl alır gözlerin ateş böceği tarlasında hasat misali sanki yağma var yad’lara hurçlar dolusu götürürler de şuleni bu cana muhannet bu cana kesatsın hava hoş benim için her yerde varıyorum sana kaç gemi yakarlarsa yaksınlar urganlar kafama atılır benim hep bu limanda ne güzel bir akşam üstü gemi mi denize batıyor deniz mi gemiyi yutuyor tam da dilediğim gibi resmen kayıp hudutlar cümbüşü bir de çizgi olsa ufukta gelmeyecekler beklenir mi kasım |