GELECEĞE SESLENİŞBu vatan benim, benim bu dağ, benim bu enkaz; Bu çakıl taşı benimdir, kim der ki, bir işe yaramaz! Sil ortalıktan bütün kinleri kardeşim, Topla hepsini bana yaz! Târihimdedir ihtişâmla dolu güzellik âbideleri... Tapumdur onlar, işâretler hem göğü, hem yeri. Sanır mısınız dağıldı denilen bu yiğitleri, Çıkıp da kimse toplayamaz! Beni dinleyin, uyun dâvetime, gelin! Çıkar, der, atalarımız, sesi ancak iki elin! Birlik olsun yeter ki, senin de tek emelin: Yedi düvel bile karşımıza çıkamaz! Ben, çağları nakış nakış ördüm de geldim! Ben, en hârika örgüleri, şâhikalarda dürdüm de geldim! Ben, her çağdan birer ilmek derdim de geldim; Kimse, benim gibi onu dokuyamaz! Muştular verin bana dostlarım, köyden-şehirden: Muştular getirin mîmârîden, şiirden. Kalksın ayağa gaazilerle şehitler hep birden; Şahbaz mı birbirinden daha şahbaz! Yaksın, kutlu Hun türküleri gönül meş’alemizi; Oğuz Han nasihatiyle süsleyerek hayâllerimizi. Yesevî berraklığı, Mevlâna, Yûnus herbirimizi Yaksın, nasıl yakmaksa, alaz alaz! Öğrenmeli mahlûkatı, ince san’atları... Tefekkür etmeli: Güneşi, ayı, yıldızları... Ve ecdât yâdigârı bu toprakları, Sevmeliyiz, sevmeliyiz canımız kadar, en az! Emellerim var, sığmaz dünyaya, zamandan geniş; Ne serzeniş durdurur beni, ne de bir direniş! Oğuz, Atilâ, Yavu, Kürşad, Şâmil, İlteriş... Bunları sizden başkası okuyamaz... Sizden başkası anlayamaz! 2008 MUKADDES YÜRÜYÜŞ Uzak diyârlardan ağırbaşlı ve olgun birer birer Gönül zengini dervişler yürüdüler. Alınlarında tâze gül kokusu ter Ve, su beraklığının muştu izleri vardı. Gönül zengini dervişler ağırbaşlı ve olgun Herbiri hakikî kılavuzlardı. Sonunda uğrağı oldu bu diyâr yolculuğun Meskeni oldu, mekânı oldu. Ufuğun rengârenk olduğu zamanlarda Ekinlerin göğermesine ramak Yolcular geldiler upuzun yollardan Rahmet bulutlarını göğüslerinde taşıyarak. Oğul oğul sonra peşlerinden Dolunay yüzlü, lâtif sözlü, ceylân gözlüler. Ve, çevik küheylânlar üzerinde şahbâz yiğitler. Ağırbaşlı ve olgun, kafile kafile Ardıardınca yürüdüler, yürüdüler. Sesleri mûnîs fakat ihtişamlı Ulaşırdı yedi kat göğe tekbîrleri. Ve, maviliklerine dalardı berrak suların. Ezân-ı Muhammedî doldururdu vâdileri Her kutlu adımda ardında uykuların Gözlerlerdi bir mübârek seheri. Nârindiler, mâsûmlukları saklıydı örtülerinde Kıskandırırlardı gelinleri, kelebekleri. Tomur tomurdu açmak üzre Kucaklarında nurtopu bebekleri. İşte, Anadolu’ da tâ o zamanlar Böyle bir şerbetle şerbetlenmişti toprak. Ve, Yesevî bir ışıldayıştı gözbebeklerindeki. Ve, çeşit çeşit kuşların cikciklerini Sukût edip dinlerdi her yaprak. Arzuydu, hedefti hicret: buyruktu, emeldi. Demek ki, gönüllere, bir sırrı ifşâ geldi. Hepsi birden iz iz bir emâneti bürüdüler. Yaprağa can, kuşa can, taşa can geldi. Gönül zengini dervişler yürüdüler. Şafaklardan şafaklara soludular hep Sonsuzluğa hasret ulu bir sevdâyı yüklenerek; Melekler safında el ele tutuşup, Bir hazzı yaşadılar birlikte Mübârek mi mübârek! M.Hâlistin KUKUL |
Ne serzeniş durdurur beni, ne de bir direniş!
Oğuz, Atilâ, Yavu, Kürşad, Şâmil, İlteriş...
Bunları sizden başkası okuyamaz...
Sizden başkası anlayamaz!"
Her harfine, hecesine, kelimesine... katıldığımı haykırıyor
sayfanızada not düşüyorum Saygı Değer Üstadım.
Yüreğin susmasın ki bizede ses versin inşallah...
Selam ve saygımla...