bedendeki bedestenhangi umuda gidişle hüsran dönüşler çakıştı sende izleride kalmamış meçhûl merdivenlerinde nefes aldılar ali kıranlarla üryan düşenler aynı eyvanında kaç hırsı saklarsın,toprak olan mızrak saplarında nerede haşmet-i atlas libaslıların nerede sekiz beygir çeker tuğralı arabaların gümüşten tekerleri amber kokulu constantinopol’e armağan hint dilberleri sıçan yuvalarında gizli şimdi sevdaya işaret mendilleri çobanın hançerine sap belkide zulmün bilek kemikleri fukarada kan sende altın akan olukların nerede yoksa senmiydin söyle zühre yıldızlarını erken doğduran vermeden bergüzarını yavukluya kaytanı kışa boğduran duvarlarında yapışık şimdi açık gözün son izi neden ezalarını biz çekeriz tarihin sizin olur kültürü nerede divan-ı defterlerin emre lûtuf divitlerin nerede çorbana çeşniydi çin-i baharatın zevkine yemen-i kahven lale-yi devirler yaşadın uzaklarda çelikler dönerken kaç cana bedel olurdu o iki hükm-ü dudak oynarken çığlıklar gömüde sende bilirim duydum çoban aldatanlar söylerken nerede zapta geçenlerle kütüklere çizilmeyenlerin nerede feth etmeden de sevilir bu alem doğru çıktı mı şimdi hayyam biri kirli fıçıcı biri pis şarapçı kuralsız yaşarlarken kadısız piramit ustaların verdi de şekil bozkırda kalmadın mı yalınız yunus’un asası kaç sikkeydi o zaman şimdi ederi anlayana sayısız nerede çıkınlarda saklanmış yakılmamış kınaların nerede nice son fermanlara rüzğâr tınılarıyla gülen anadolu’um esâmesi var mı şimdi hırsın makamın arzu-yu boyunduruğun yıldızların gene doğar geceleri kalem serserilerine verir ilhamın çulsuz derler bize kul olup gölgeye sığınan çuldaki zavallılar seni kavram-ı mülkiyeti olmayan anlar bir de diplomasız diplomalılar kasım |