MEKTUP
Bir gün çıka geldi.
Beklenmedik bir misafir gibi. Anahtarını elinde tutuyordu, ağır bir demir kapı gibi kapalı, örümcek bağlamış yüreğimin. Sonra bir daha, yine, yeniden,yenilenerek. Giderken bir parçamı ona bırakıyordum, aklım kalıyordu sözlerinde. Farklıydı. Farklılığı farklı insanlar arasında farklı olmamasıydı. Yaşam sahnesinde kendini oynuyordu. Aysberk kadar büyüktü görünenden, güneş kadar sıcak, gözlüksüzde bakılabilen. Gülen gözlüklü kızdı, azığı sevgi. Fakat bir türlü yiyememişti kendisi. Sürekli aç insanlarla paylaşmaktan kendine sıra gelmemişti. Kırmızı olmasa da şapkası, kırmızı tokaları vardı. Kırmızı tokalı kızdı hep kurtlarla karşılaşan. Beklediğimdi O. Yıllarca kimsenin açmayı başaramadığı kapıyı, bir çilingir edası ile açmış ve girmişti içeri. Öylesine doldu ki içime gülen gözlüklü kız, gözlüklerim oldu. Onsuz göremiyordum. Artık hayatımın bitirme tezinin bir konusu vardı. Konunun adı oydu, içeriği sevgi. Bir an geniş zamanlı cümlelerimin açık seçik öznesi olduğunu farkettim, güzeldi.. Naftalinim olmuştu, güvelenip, küflenmemek için sürekli koklamalıydım onu. Bile bile kaybettiğim Rus ruletinde, tabancamın içindeki tek kurşun olup girdi düşüncemin en kırsal yerine, havayi değil efendi bir fişek gibi patlayınca orda dağıldı her bir ışığı karanlığa. Somuttan dışarı attığım en soyut adımım oldu en sağlam bastığım kuru tahtam. Hayat pusulamın ibresi hep onu gösteriyordu. Ona giden yollarda kaybolma riski yoktu. Bir saatin görünen kısmında yaşıyorduk. O akrep ben yelkovan, ancak saat başlarında değebiliyorduk birbirimize, bense saniye ibresini kıskanıyordum. Her dakikada bir okşamak istiyordum onu. Neyi düşünsem çağrışımında onu buluyordum. Yaprak; sonbahar, ağaç, O. Yağmur; gözyaşı, bulut,O. Ateş; sıcak, kırmızı,O... Çıkmaz bir sokaktı O ve ben bile bile girmiştim bu sokağa. Adı çıkmaz sokaktı belki ama, kim olursa olsun bir kere girse bu sokağa, eminim “çıkmak isteyen de kim?” derdi. O kadar saf ve temizdi ki bence, bütün sular onunla dezenfekte edilmeliydi. Hayat daktilomun arızalı, basmayan tuşlarının yerine onu koyuyordum. Kağıdım pek kaliteli değildi belki ama üstünde o duruyordu. Yazılan bir şahaser oluyordu. Sevmek fiilini üçüncü tekil şahısı ve çoğul şahısları olmadan çekiyordum. Seviyorum Seviyorsun 10.12.2000 |