Leylek Kuştur Amma Bizim Kuş Değil!
Neler var, neler yok, âh bir anlatsam!
Hakikât, bu Ülke, başı boş değil! İlimim yetse de, sayıp dinletsem; Vücuttaki başım, benim baş değil! Görüp, biliyorum, dilim dönmüyor, Milletim doğruya aslâ kanmıyor! Eşşek etti gâvur, sırttan inmiyor; Uyanmıyor kimse, sonum hoş değil! Sürü paramparça, tutamıyorum, Birliğe çağırıp, katamıyorum, Bana ne deyipte, yatamıyorum; Kahrolası yürek, katı taş değil! Her yandan taarruz, her Sur’um delik, Tüyümece gitti, Kaz oldum yoluk! Çalanlar durmuyor, bir ân, bir soluk; Tablo Gülistanlık, kara kış değil! Kiminle oturup, sohbete dursam, ""Ah bittik!"" söylüyor, kızacak, yersem! Aklın neredeydi, akılsız sersem?!! Keş desem uyudun, amma keş değil! Herkes birşey umdu, yumdu gözünü, Çalanlar, aşikâr çaldı Saz’ını! Umduğu olmayan, dövdü dizini! Gördüler; Kara göz, kara kaş değil! Tamahta olanlar, yine uyanmaz! Bu diz dövmeleri, beş yıl dayanmaz! İbret libâsını, kessen giyinmez! Basıpta düştüğü, tahta yaş değil! Yarım kilo çayla, bir kilo şeker, Birkaç çorba, salça, kaşar bir teker... Getirsin siyasi, peceden bakar! Bilmez ki, yediği helâl aş değil! Yetim hakkı zira, dağıtılanlar! Beytülmal’den çalıp, öğütülenler! Yâr olmaz dışarda, eğitilenler; Leylek kuştur amma, bizim kuş değil! Sana ne be İLO, neyine gerek! Dokunma, herkesi hâline bırak! Madde olmuş şimdi, en kutsal erek! Çok şükür yediğin senin, LEŞ DEĞİL!.. 19.09.2007/02.25 |