GURBET...
GURBET...
Gurbet... Mükedder bir sancının içten içe kıvranışı Şahlanmış hasretin boynu bükük vuslata soluksuz çıkmazı... Dört duvar kasveti Tavan arası yalnızlık Zemine çakılı ayrılık İncinmiş köşebentlerde tarifsiz ezik/lik... Kırık camlı sıla şefkati Sağır perdenin dilsiz merhameti. Bir büzülüştür alır başını eser durmadan içine Dirilir ölüme her savruluşta. Daha ne kadar sarılır yarına, Kaç gece delirir sabaha, Ve nerden k/oyulur yola...? Meçhule çıkar gayrı bu her susuş Çaresizdir,çareye esirdir Yine de ses/sizdir... Asiliğe her diz kaldırışta Vakfeder sabra Katletse de boğazındaki hıçkırıkları Bağlayıp karaları yüksünmez yazgısına... Gurbet... Dokunaksız raflarda paslanmış sır Tezgahta birikmiş yakarı!... Koyu hüzünlere bul/aşık Ovulmaz göğsü Okşasan sırtını, Sökülür ciğerleri hederinden. Sonrası kaçınılmaz p/uslu volta Bir kaç adım umuda... Ardından katmerli bir dönüş sükuta Ve süreğen perişaniyet... Boş bir çuvaldan farkı yok aslında Ruhun ranzaya her yığılışı. Sevdası delik deşik... Sızlar durmadan yâri. Yar ki ırak Hayalhanesinde paramparça Dokunsan yer yerinden oynayacak... Ah...Gurbet...! Gözün bilmediği Gönlün "Gör!!!" bile diyemediği Kalbin kalbe uslanmaz deveranı Acının muamma bağı. Her ateşe salsa da yüreği Bu yangında susuz kalır sözleri. Ne de olsa gurbettir... Laf kalabalığına gelmez harfleri Hem yaşamalı hem yanmalı Çatır çatır etse de ızdırabı Kilitleyip dili ateşe yakınmamalı...! Sezgin Karadağ |
Saygılarımla......