Düşler
Bir yangın sonrasında, kül sessizliği...
Yolculuğun son noktasına, Nokta koymaya çalışırken, Gönlümden doğan güneşin, Karartma gecelerinde, Loş bir ışık yayarken aleme, Ruhuma karamsarlık çizdiği tablonun , Kollarına atılmış gibiyim. Nasıl da aldatır insanı kelimeler. Asıl, bitenin bittiği yerde başlar, Bu yürek yerde kalacak sanan aldanır. Yürek devayı kendinde bulur her an Güzellik gizde. Hadi hazır enflasyon da düşmüşken, Birkaç hayat alalım kendimize. Bütün düşmüşlüğe rağmen aldığımız, Birkaç beden dar gelir üzerimize. Bütün düşkünlükler de izafi zaten; Özellik özde. İmgeler biter, bittiği yerde boy verir, Çiçek açar hayat, yaşayan yazmaz, ama Kara gecelerin bağrında karagüller açar, Işık vermek dileği ile atiye. Yaşayamayan bir yanın kâğıda can vermesi gibi, Zorlama ne varsa zora gelir bir bir, Sarışın bir hüzün süzülürse yanaktan, Sararıp solmak düşer bahta Sayfalara izi düşer, gizi silinir uyumanın Göğse basılan, yok bir yaşamanın, Boğuk sermayesi. Eh bugünden ne kalır geriye, Ne varsa sözde. Hadi çözelim aşkın ilmeklerini, Mazot genzimi yakarken, Hazırı satamazken, hinlik ithal çürüğü koku… Şeffaflaşıyor nasılsa her şey, İçkinden aşkına dönüyor sözler, Dinlenme rafa kalkarken, hırsızlara paye… Belli ki iki kaş arası yalan söyler, Sol memeye in, dört parmak aşağı Besler seni. Tılsımı çözülmemiş dilin, Satır araları karanlık duruyor, Sözler kirli, Can pazarından köz devşiriyor hainlik; Kirpikler göz kandırma telaşında. Kanmak mümkün mü, susuzluk çoksa! Yalın ayaklı çocuklar varken, Bebeler süt bulamazken anne göğsünde, Göveren düşler kurmalı yeniden, Sızlamalı yaralar, Yeniden başlamalı her şeye, Dayanaksan, dayak olacaksan gel, yoksa Neye yarar. |
Çiçek açar hayat, yaşayan yazmaz, ama
Kara gecelerin bağrında karagüller açar,
Işık vermek dileği ile atiye.
Yaşayamayan bir yanın kâğıda can vermesi gibi,
Zorlama ne varsa zora gelir bir bir,
Sarışın bir hüzün süzülürse yanaktan,
Sararıp solmak düşer bahta
Sayfalara izi düşer, gizi silinir uyumanın
Göğse basılan, yok bir yaşamanın,
Boğuk sermayesi.
Eh bugünden ne kalır geriye,
Ne varsa sözde.
İmgeler nerede biter diye soruyor insan, ufkum mu dar yoksa şiir içine girilmez bir zırh kuşanmak için bir hayli sınırlarını zorlamış da oyun mu oynuyor okuyucuya bilemedim. Şiir imge deryasından boy verir, yosun da tutar benim tahminim çöle de düşse seraba dalar da bir çiçek dibi bulur kök salar yaşam adına. Nice kara günler gecelerin sonunda ki ışık yine beliriverir ışığa doğru döner yüzünü. Yaşamayan değil de yaşayamayan hayatı ve dilediği şeyleri ölü kıpırtılarıyla kağıda can vermesi. Bir umut doğurması gibi geceden. Şiirde bir zorlamadır bu zorla da olsa, dile gelmeye çalışmıştır mısralar nefes alabilmek, umudu taşıyabilmek adına toprağına. Eylüle dönük bir hayal kırıklığı ve gözyaşı, sararıp solmak ve sonbaharını yaşamaya başlarken gazel olup yollarına düşene değin kaldırımların. Solgun düşler kurar artık bahtı adına Güneşi görmeyen gece. Bembeyaz sayfaya şiir düşer ve tüm gizi bir an da yok oluverir uyku denen gafletin. Umudun yokluğunda ışığı arayan göze kandil yanığı sözler, sermayeyi hüzne yüklemiş bir yürek. Buradan anladığım hazin bir senfoniyi dinleyip durduk gece boyu ve son sızıyla sarfettiğim cümlelerdir yetkin olan, ne varsa söz de.
Hadi çözelim aşkın ilmeklerini,
Mazot genzimi yakarken,
Hazırı satamazken, hinlik ithal çürüğü koku…
Şeffaflaşıyor nasılsa her şey,
İçkinden aşkına dönüyor sözler,
Dinlenme rafa kalkarken, hırsızlara paye…
Belli ki iki kaş arası yalan söyler,
Sol memeye in, dört parmak aşağı
Besler seni.
İlmek ilmek dokunan aşkın çözelim diyor şair. Mazotla kendi içinde bir şekilde bazı olumsuz gördüğü olaylara karşın bu yine sosyal bir yaraya temas da olabilir. Belli ki şair hinlikte sınır tanımayanlara karşı bir gönderme de yapıyor şiirin içinde. Bu kaos ve keşmekeş içinde her yalan ve karartı ortadan kalkıyor ve şeffaflaşıyor gözünde ki perde. Sarhoşluğu anlatıyor burada ki dize bilemedim şimdi. İçkinde aşkına dönüyor sözler. Aşkın sarhoşluğunda söz geçerliliğinde, lakin bitiminde hükümsüz kalıyor. Dinlenme ertelenirken çalıntı aşklara malzeme yapılmasına hırsızlık eden eller yanı başımızda ve iki kaş arası yalan söyler. Bu riyakarlık ve aldatmacaların sonunda sitemle yüklü bir vazgeçiş kokuyor. Sol memeye inince dört parmak aşağısı besler seni demiş şair. Öğrendim aşktır bu tavsiyedir alana.
Tılsımı çözülmemiş dilin,
Satır araları karanlık duruyor,
Sözler kirli,
Can pazarından köz devşiriyor hainlik;
Kirpikler göz kandırma telaşında.
Kanmak mümkün mü, susuzluk çoksa!
Yalın ayaklı çocuklar varken,
Bebeler süt bulamazken anne göğsünde,
Göveren düşler kurmalı yeniden,
Sızlamalı yaralar,
Yeniden başlamalı her şeye,
Dayanaksan, dayak olacaksan gel, yoksa
Neye yarar.
Yine şiirin tamamının saltanatını ve gizini teyit eden sağlam bentlerle son buluyor şiir. Tüm yaşanmış aldatma, aldanma, sitem kuyusundan sallanan halatsız dolu kovalar gibi düştüğü yerden ses getiren ve su gibi hayat gibi can veren bir umutla bitiyor şiir. Vakur bir duruş son bakış son öpüş ve terk ediş hüzün kıyılarını bilakis kendini kendinden. Hakikaten dil ketum söylemez imgelem deryasında boğulmaktan korkuyor insan sizin şiirlerinizi yorumlamaya çalışırken. Ben bunu çok yapmam aslında. Gerçekten iyi şiiri hakiki şiiri bilirim anlarım fakat yine kendi ketumluğumdan olsa gerek ya da yaşadığım fetret döneminin kırıntılarından olsa gerek büyük soğukluk ve kargaşa yaşamışımdır. Ve telaşenin her daim ortasında kendimi birden bire buluverdiğimdendir ki derin deryalara dalamıyorum. Sanırım yüzmeyi biliyorum ama dalma fobim var. Ne yapacağız..:))
Tılsımlı dil tılsımın dehası bir anlatım ve yüzme bilmeyen ben gibileri boğmaya yönelik bir şiir deryası. Son söz ben de diyebilirim şunu; dayanaksan, dayak olacaksan gel, yoksa neye yarar.
Velhasıl kelam oldukça kapalı gizemliydi. Kendimce gecenin bu saatinde gayet samimi bir üslupla irdelemeye çalıştım. Affola sn. şair.
Tebrik ederim. Selam ve saygılarımı sunarım Mustafa bey…