KARA BÜYÜŞiirleri affedebiliriz nasıl olsa, yıl soğuk. Güneşin bekâretine el değmemiş, Henüz çiçekler döl tutmamış; kayısı ağaçları mesela, aşka durmamış. Taze sabah,haberlerinin nemi bendedir, ondandır savrukluğun verdiği isyan; kalem, çekiç ve örs birbirinden ayrılırsa, ne yazar senin zaferin; kavga var. Yumruklar sıkılı halaya hazırlanıyor dinç kalabalık, gözlerimden ötesini göremeyen, adı çok yaşamak olup, anı beğenmeyen züppe bir eda ile yürüyen hayat! Ateşli bir şiir bırakıyorum alnına. Kelimelerin kulağı bükülmüş, sus denmiş susturulmuş; düşünme denmiş hükümden düşürülmüş, ezilen bir mecburiyetin, suskunluğu kaşları çatmış, kimi koyun sürüsünde , uçuruma şartlanmış. Küstürülmüş kalem, çekiç ve örs, kös kös vuruyor davul; Nerede bu gençlik? Uyuşuk mangaldaki köz. Kahırlarını bırak şimdi, Çatlak sıvalı şehrin göğsüne. Soyunmuş ki şehir üryan, Çıplak ayak,yollarına düştüğüm öfke çiçekleri. Yitirilmiş ne varsa; yitiğin zorluğunu bilirim. Dostlar, dostlarım yitik zor! Yavrusunu kaybeden bir ananın gözlerini gördünüz mü? Ve nasıl kaybolur bir çocuğun gülümsemesi, ellerimiz nerede ey insanlık! Kömür karalamışsa bir çocuğun gözlerini, özensiz şarkılarla tekmeleniyorsa yer; direnmek, neye direnmek ? direnmek acı çekmek en çok ! Acılar tomurcuklanıyor nabzında şehrin, eski aynalar çarpık gösteriyor gerçeği. Baş kaldırır artık sızı, kilitli kapıların ardında; ışık sızdırmadan. Ben üçüncü sayfa haberlerine tanıklık eden deli. Sakar kayadan esen yeldir üşüten, iliklerime kadar; bir de üşüyen çocukların gözleri. Kalkar mı bu kara büyü? |
kışın izlerini silmek ister gibiydi kalem.
Kendi de inanmıyordu sanki, çoşkuyla akışlara.
Yükü ağır nehilrer gibi tıpkı,
hadi derken, bir yığın olumsuzluk, yaşanmamışlık,
yorgunluk, gazete manşetlerinin, haber bültenlerinin
başlıkları ayaklarının bağ diye düşmüştü dizelerin.
Herşeye rağmen, umuda bir kanat çırpımı diye okudum
güzel şiirinizi.
Beğenim ve saygımla Şair.