Ayrılık Bile Ceketini ilikliyor Önünde
Ve sen öyle bir gidiyorsun ki
Ayrılık bile ceketini ilikliyor önünde ! ... Bir ‘veda’nın boşluğunu Hiçbir eşyanın dolduramadığı bir evdeyim Saksıda sulanmayı bekleyen otantik acılar Hüzne boyalı duvar kağıtları Sofrada bozkır usulü yalnızlıklar Bana küskün Kokun gider diye yıkanmayan çarşaflar Yüzüme gülmüyor aynadaki aksim Sarıldığımız resimlerle aram bozuk Nutkum tutuk, gözlerim doluk, yatağım soğuk Mutfakta kan damlıyor musluk Şarkılar kemiriyor kulaklarımı Üzerime devriliyor duvarlar Bu eve bir daha uğrar mı mutluluk? Kendini yalnızlığa vermez mi bu ev Bir kilo rakıya gömmez mi kederini Karışmaz mı bu haspa şehrin sokaklarına Ki gelenin gideni arattığı bir kenttir burası Aşkları tekinsiz... Yürekleri tenha... Görmedik mi, herkeste bi(ten) aşkı Her ayrılıkta asıyorlardı aşkları Yarağaçlarında... Bu kirlenmişliğin ortasında sevmedik mi biz / delice Güvenir mi bu ayrılıktan sonra bize Aşk bir daha uğrar mı semtimize? * Değdi mi yar? Değdi mi gittiğine? Dudakların, tenin, bedenin Deydi mi dokundu mu gittiğine? Başka gecelere karıştı mı gecelerin Başka tenlere karıştı mı terin Düşündükçe Kapıya sıkışan parmak ucu gibi zonkluyor içim Ne olur burada bitsin bu şiir Susmazsam öleceğim !!! Not: Bu şiirde anlatılan tüm kişi, kurum ve acılar tamamen onsuzluk ürünüdür. (*) Aşk bir daha uğrar mı semtimize Engin Özkalender...? Hakan Karali |