Bıçak Kemiğe DayandıGüneşi düşe, düşü düşünüşe, düşünüşü gülüşe çevirmekti abdalın işi, ama oldu ama olmadı, eyvallah Tedbiri mülk eylemeyenin sonu hükümlülüktür sevda mecralarında Böyle biline dedi suya bakıp sanrıları bulan ulu bilici Susama kanaat etmeyenin kuşatmasında yeri olmaz hiç kimsenin Çünkü hepimiz birer susamız Anlamadım demeye duramadığımız bir yerdeydik Burada üstadlar anlaşılmak için değil işitilmek için vardılar Ve oy tarihe tesbih taşı muamelesini layık gören bu katran düzen Zehr-i zemin bir kederden hoşlanmaktaydılar Sustuk, her gelen sustu Sanki Beyrut’ta düşmüş bir barikatın hüznü takıldı Düşselliğini nesnelliğe dönüştüren her bayrağın altına Kalktı abdal dedi ki Ey kendini kendiyle ölçüp gücünü beyninden alanlar, doğrulun Yorulmak Yoğrulmanın ve yeniden var olmanın içinde küçük bir maceradır Yaşanır ve unutulur, doğrulun Kusur, ekmeği reddedenin, güne ihanet edenin Okyanusa bakar gibi bakıyorduk o cehennemi uykuya Durdu su Sokaklarda uluyan köpekler sustu Gözleri maviydi, toynakları turuncu O dört nala boşalan yılkı sustu Becerebildiğince kırmızı gelincik ormanı uçurumlar Şahinin avına son kez bakışı sustu Ve döndü hava Abdal dedi ki Göz görmeye ağaç yeşermeye başlayıncaya kadar inatlaşacaksınız Bu kurşuni kanyonunda bu sebepsiz akarsuyun Kaşınızın altında kan revan bir cumhuriyet taşıyacaksınız Asma yapraklarının arasından üzüm taneleri görünene kadar doğrulun Kurumadı henüz toprağa düşürdüğünüz şiir Vezne kabil bir mıntıka bulmasa da elbet çiçeklenecektir Uyandı göğün altında beraber yalnız yaşayanlar Acıkmış bir serçe yavrusu gibi yuvasında tarihten habersiz olanlar Uyandı Abdal dedi ki Sevda sığınağa sığmaz, bıçak kemiğe dayandı |