Dem Bu Demdir Dem Bu Demdir Dem Bu Dem
Yorgun bahçelerden geçtim
Kıpkırmızı demetlerden Eski tespih taşlarıyla gezdim avlularda Tellerden ve duvarlardan ağrılı düşler devşirdim Gözlerim yandı ay ışığından Kanyonlardan düştüm Serin sokaklar aradım Kurulmamış saatler Meçhul yalnızlıklara adadım ömrümü Çok direndim kendime Kendimle çok direndim Çöllere sığmaz bir gezgindim Sen o zaman güle gül diyordun Sonra görülmüştür oldu mektuplar Ufuk çizgisinin rengi değişti Sabırlı coğrafyalar gibi Korkunç adımlarıyla sırılsıklam yağmurlar gezdi Saza tel yetmez oldu manşete düş Seyircisiz bir devri tamamladık kan revan Sen o zaman slogana slogan diyordun Tebessümü yazdık Tevazuyu es geçmeden Ne kantarlarla tartıldı biriktirdiklerimiz Topu topu on beş yıldır tanışıyorduk Halk hikayelerinden sızdığımızı söylediler Ceplerimizde yarin saçları Sen o zaman şiire şiir diyordun Mavi ıhlamurların altından Masum çağlayanlar akardı Kurumuş dudaklarımızı ıslatırdık Çıplak ayaklarımız donardı Sabahı beklemek zelzeleydi Dostlar geceye sözler söylerdi Gece onları not defterine yazardı Sabaha karşı hep beraber okurduk Sen o zaman yarına yarın diyordun Çok kırlangıç çok çatak çok yolcu çok cehennem Çehresi belirgin bir karanfil serüven Ne zaman büyüdüler ne zaman serpildiler Dün çiçeğe durmaya daha çok var diyenler Çok eylül çok akşam çok bilmece çok diken Tarihle yıkanıp yarın kuşanıp gelen Bir masalın dibinde oturup konuştular Ne sorduysak hepsini teker teker bildiler Sen o zaman Zülfikara Zülfikar diyordun Şu dağların yamacında Bir gülüm kaldı ucunda Sana bir selam gönderdim Saçları dar ağacında Yıldızlar akardı mahçup suratlarından şarkıların Budanmış dallar gibi kuru ve kırılgan kalırdı ayak seslerimiz Matem ritminde göz yaşı mülkiyetinde çağrılmamıştı henüz Fidanı dikerken buluttan diledikleriniz Sen o zaman hasata hasat diyordun Gelincikler Sırat Köprüsü Mukavim bir savaşçı Deli taylarla gezen yılkı kaçkını bir davacı Meşru müdafaadan hükümlü gayr-i meşru yasalar Sahilde deniz atları ormanda yarasalar Dalgalar vururdu ağaç diplerine kadar Tanıdık bir yüz bile görmedik bölüp ekmeğimizi verelim Yürüdük öyle yorgun Uzun yollara düşmüş uzun sakallar gibi Yeni bir efsaneye ilk kez bakanlar gibi Üç telli sazın ritminde üç kez çakanlar gibi Suçumuza müebbet istediler Çarmıhta cadı yakanlar gibi Sen o zaman kitaba kitap diyordun Yok içinde var bizdeydi Namus ile ar bizdeydi Yarin kara gözü diyen Cümle kitaplar bizdeydi Küfrü telmih ile zamana sığdırır onlar Anlamazsın gayrının sen olduğunu Ayraç içinde kalır kadınlar Fotoğrafların şaire benzediğini Elektrik kesilince anlatırlar Ellerin sana benzemeyen bir sureti ezberlerken Üzümden ve lal esmer sohbetlerden düşmek için erken Sen o zaman cümbüşe cümbüş diyordun Bir ömre kaç cehennem sığar oğul Diyordu annem Bir şiir kaç kere tutuşturulursa diyordum ben Varoşların rutubet kokan matemlerinden artmak için Laciverdi bin tonuyla yaşarken gecem Yeni bir kitabın kapağını açar gibi Dem bu demdir dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem Sen o zaman isyana isyan diyordun Aşktan gayri özüm yok Sevdalıya sözüm yok Ben yari yarde sevdim Başkasında gözüm yok Öyle bir sevdayla koyulduk yola Ay ışığı senin saçlarından doğuyordu Köhne bir köşede ilk sevinç son nefreti kovuyordu Kakülün gamzeyi buluşu gibi Zeybeğin heybetle duruşu gibi Beş parmağın kenet oluşu gibi Say ki canımdan can doğuyordu Söyle şimdi Ne diyordun o zaman |
-ilk okuduğumda tam da burada donup kalmıştım.. yine donup kaldım hocam.. müthiş bir şiir.. kutluyor, sonsuz saygılar sunuyorum..