MEZARTAŞIMDA BİR İDGAM
Uzun tutardın cümlelerini daha eskiden
Hatırlıyorum,kağıtlara sığmazdın.. Uzun tutar da bırakmazdın iplerini elinden. Bütün sözlükler senindi,sözcüklere hükmün için.. Söylesene;ne oldu sana? Ne oldu ki kısaldı cümlelerin? Kim kesti kompozisyonunu, Paragrafını kim makasladı senin? Sırtlarına mana yüklediğin noktalama işaretlerinden işçilerin, Hangi yer altında maden aramaktalar? Söylesene ne oldu sana, hem de otuzunda? Kim bozdu kelimelerle aranı, kim kesti o kelimelerin kaküllerini.. ortaya çıkardı alnındaki yazıyı,kim? Kim bıraktı seni bu kirli sularda;abdestsiz? Kim aldı elinden oyuncaklarını.. yerini sahicileriyle değiştirip? Defterindeki cümleler;öykündeki işaretler ..ve saçlarındaki kaküller: kelimesi kadar "kısa" şimdi! Sen boyuna inat,kısa kaldın şimdi.. Gözlerin geceleri,sözlük bekçiliği yaparlardı, Savururdun ertesi sabaha onları. Örümcek ağı gibi sanatlı..ama çelimsizce.. Oynardın onlarla Oynardın da seni, Sözün tezhibli sahnesi sanırlardı. Perdelerin tam gün açık, oyuncuların yorulmazlardı.. doyulmazdı da kalabalığına izleyenlerinin. O müzik ,o ışıklar O kibirli koşu! :hep öyle kalacaksın sanmışlar. Heyhat!..Delikanlılığın, yıllar saksısının en dibine gömülmüş. Mevsimin geçmiş,kurumuş suyun.. Yıldızlar seçilmiyor göğünde.. Ertesi günsün sen artık! Bugün dediğin;ayarı bozuk bir saatmiş. Nasıl da yanıltmış seni? Nasıl da anlamamışsın ..ertesi güne geçtiğini! Okunan her ezan, Azrail’in elindeki mektuptan,bir satırı daha karalamanmış. Yakında boşalacak sayfan.. ve :şundan öldü,yazacaklar adının yanına. Ne büyük yalan! Satırları boşaltan senmişsin. Senmişsin o balonu heyecanla isteyen:baloncu amcadan. Az sonra patlayacak.. Az sonra ellerinde kalacak içimdeki siyah noktam.. Ben onunla boğuşmadım mı, Ömrüm boyunca,ömrüm olduğunca :adına nefis denilen.. Yemyeşil yapraklarıma dadanan, haşeresiymiş ağacımın.. Oysa köklerimden gelen ses,gökyüzünü kaplamış. :"Hatırla! Unuttun mu, kendine kendimi unutturanım ben.." Mahmur gözlerle bakma şimdi yüzüme! Kapat bu konunun kapısını.. Cümlelerini kısalt. Gelen sesi duymadın mı? Ömrüm dediğin ifrat, Sahne dediğin;o başına buyruk riya, Bir kibrit tanesi ucuna bakar, değil büyük yangınlara.. Çokluk gözünü doyurmuyor da bu ademoğlunun; Azlık da onu,bu elbiselerle istemiyor. ’Haydi felaha’ bağırıyor,ikindinin çağrısı. Al makasını; Git kopar,git kes beni bu canhıraş elbisemden.. Adına nefis denilen, O haşereyi,indir yaprağımdan aşağı. Çünkü bahar gelecek az sonra, Bahar;oynayacak bozuk saatimin akrebi ve yelkovanıyla! Beni "bugünde" bırakacak: ..daha erken.. Yak ışıklarını sahnemin, içeriye kimseyi de alma. Son defa; ben bana oynayacağım bu oyunu;riyasız,ifratsız ve gamsız! Bırak elindeki balonları,baloncu amca! Korkma ya,altı üstü gökyüzüne uçacaklar.. Tutma sıkı sıkı,çünkü onlar başları yukarı,göğe göz kırpmaktalar. Engel olma kavuşmalarına, Bir çocuğun elinde patlamaktansa mavi göklerinde öylece kaybolsunlar! Balon olmalıyım Kelime olmalıyım, Yapraksa gırla.. Patlamadan,yazılmadan,yemeden haşereler yemyeşil ve dalımda kalmak için: O sesle sulamalıyım sonlu ağacımı: "Unutma! Unutursan, Unuttururum,kendine kendimi!" Ben şimdi: Kısalmışlığını dahi,uzun uzun anlatan, gibiyim mezartaşımda bir idgam! ..gülsüm püşüroğlu |